14 Ağustos 2008 Perşembe

Gerçek yaşamda yüzleştirme tedavisi

Gerçek yaşamda yüzleştirme tedavisi

Bu yöntem hastanın, onda kaygı ya da korku yaratan ve kaçınma davranışları göstermesine neden olan durumlarla, yaşadığı sıkıntı ve korku azalıp geçene kadar karşı karşıya getirilmesi esasına dayanır. Burada deneysel girişimlerle, hastanın günlük yaşamında bulunacağı bazı etkinlikler aracılığıyla hatalı bilişlerin farkına varması, bunları gerçekçi ortamda test etmesi ve kendisini korkutan durumlara alışması sağlanmaya çalışılır. Kendine güvenin geliştirilmesi, fizyolojik uyarılabilirliğin azaltılması, koşullu yanıtların ortadan kaldırılması ve hatalı bilişlerin değiştirilip sağlıklı bilişlerin yeniden yapılandırılması rol oynamaktadır.

Hayali yüzleştirme

Hayali yüzleştirme

Burada terapist hastanın korktuğu olay ya da durumu ayrıntılı biçimde tanımlayarak, kişinin bu durum nedeniyle yaşadığı anksiyetesi ile karşı karşıya gelmesini sağlamaya çalışır.

Alıştırma Tedavisi

Alıştırma Tedavisi

Bu teknik, kaçınma davranışının tedavisinde kullanılmaktadır. Temel ilke panik atak oluştuğunda kişinin korkulan, kaçınılan, yardım almanın ya da kaçmanın zor olacağını düşündüğü durumlar ile yineleyici bir biçimde karşı karşıya getirilmesidir. Böylece şartlanmış yanıtların sönmesi, bireyin kendine güveninin gelişmesi ve bilişsel yönden yeniden yapılanması mümkün olmaktadır.

Solunum Kontrol Teknikleri

Solunum Kontrol Teknikleri

Solunum hızı ve derinliğinde değişiklikler oluşturmak suretiyle paniğin azaltılması hedeflenir.

Psikoterapi Yaklaşımları

Psikoterapi Yaklaşımları
Panik bozukluğun tedavisinde iyi bir hasta hekim ilişkisi çerçevesinde değişik tedavi tekniklerinin kombine edilmesi tercih edilmelidir. Hekimin hastasına yönelik olumlu psikoterapötik tutumu ve destekleyici psikoterapi, panik bozukluktan yakınan her hastanın tedavisinde temeldir. Destekleyici psikoterapi panik anksiyetenin ilk evresinde önemli olmakla birlikte daha sonraki evrede yapılandırılmış psikoterapinin payı ön plana çıkar. Yapılan çalışmalar özel bir psikoterapi türü olan kognitif-davranışçı terapinin, ilaç tedavisinin ya da her ikisinin de aynı anda uygulanmasının panik bozukluk hastalarının %70-90’ında yararlı olduğunu göstermiştir. Anlamlı iyileşme genelde 6-8 hafta içerisinde olmaktadır.
Kognitif davranışçı yaklaşım panik yaratan durumları değişik bir gözle görmeyi öğretirken kaygıyı azaltma yöntemleri üzerinde odaklanır. Kognitif davranışçı terapide kullanılan bir diğer teknik olan maruz bırakma terapisi, panik bozukluktan kaynaklı fobilerin iyileşmesinde yardımcıdır. Maruz bırakma tekniğinde kişiler korktukları durumla yavaş yavaş yüzleştirilir ve duyarsızlaştırılırlar.
Kognitif davranışçı psikoterapi genelde 8-12 hafta sürer bazı durumlarda bu süre uzayabilir. Bu terapi türünde hasta da en az terapist kadar etkin rol oynar. Hastalara başlangıçta panik ataklarının kendi beden duyumlarının yanlış bir şekilde yorumlanmasından kaynaklandığı öğretilir. Temel amaç, hastaların panik belirtilerinin tehlikeli olmayıp, kontrol edilebilen basit mekanizmalar sonucunda oluştuğunun ayırdına varmalarıdır.

Tedavi neden önemlidir?

Tedavi neden önemlidir?
Panik bozukluğun karakteristik özelliği olan ve panik atak denilen sıklıkla tekrar eden korku nöbetleri oldukça rahatsız edicidir. Panik ataklar ya da onlardan kaçınma yaşamınızı tamamen kontrol altına alabilir. Tedavi edilmediği sürece yıllarca sürebilir. Bu bozukluk gündelik yaşamla iş ve aile ilişkilerinizle ciddi olarak zarar verebilir. Tedavi edilmediği takdirde yaşamınız ciddi olarak kısıtlanabilir.
Tedavinin ilk adımı eğitim olmalıdır. Kişiler yaşadıkları durumla ilgili bilgilendikçe daha rahat ve güvenli olacak ve tedaviye yönelik olumlu beklentileri ve katılımları artacaktır. Ayrıntılı bir hastalık öyküsü alınır. İlk olarak kişiye hastalığının ölümcül bir hastalık ya da akıl hastalığı olmadığı, bu tür sonuçlar vermeyeceği, aksine oldukça sık görülen ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğu anlatılır. Gerekiyorsa hastaya ilaç tedavisine başlanır. İlaç tedavisine başlanmadan önce olası organik olayların ayrımı yapılır ve ilacın etki biçimi, olası yan etkileri anlatılır. Tedavinin iyi sonuç verebilmesi için uygulama şekli, eş ya da aile bireyleri gibi hastanın yaşamı için önemli diğer kişilerin de tedaviye katılımı ve panik atakların tedavisi gibi etkenler önemlidir. Ailenin de tedaviye katılımı, özellikle panik ataklar ve çoğunlukla bunlara eşlik eden agorafobik durumlar nedeniyle aile içinde oluşan kişilerarası çatışmaların çözülmesi ya da ev ödevlerinin gerçekleştirilmesi ve yüzleştirme olayında hastanın cesaretlendirilmesi gibi konularda olumlu etkide bulunacaktır.

Panik atak ve panik bozukluğun tedavisi

Panik atak ve panik bozukluğun tedavisi

Unutmayın! Panik bozukluk ciddi fakat kolaylıkla tedavi edilebilen bir tıbbi hastalıktır. Hemen herkes tedaviye iyi yanıt verir ve haftalar, ayar içinde normal yaşama dönebilir.
Panik atak sistematik ve sabırlı bir tedavi ile çok büyük oranda tedavi edilebilir.
Tedavinin amaçları;
• Panik ataklarını sona erdirmek
• Kaçınma davranışını önlemek
• Atakların tekrarlayabileceği endişesiyle yaşadığı beklenti kaygısını sona erdirmek
Panik bozuklukla birlikte görülebilen diğer psikiyatrik ve bedensel bozuklukları tedavi etmektir.

Panikte Bilişsel Davranışçı Yaklaşım

Bilişsel Davranışçı Yaklaşım
Bu yaklaşımın temel elemanları şunlardır:

- Klasik koşullanma: Agorafobik hastalar korktukları ortamlarla sistematik bir şekilde yüzleştiklerinde kaçınma davranışı ile panik ataklarının sıklığı ve şiddeti azalmaktadır. Ancak hastaların büyük bir bölümünde fobik kaçınmaya yol açan herhangi bir çevresel etmen ayırt edilememektedir.

- Korkudan korkma: Hafif bir baş dönmesi şeklindeki oldukça zararsız bir bedensel yakınma, öğrenilmiş çağrışımlar aracılığıyla kısa bir süre sonra ortaya çıkacak bir panik atağın ön belirtisi olarak değerlendirilir.

- Katastrofik (felaketçi) yanlış yorumlama: Panik bozukluğu olan hastalar, atak sırasındaki belirtilerini yanlış bir biçimde yorumlama eğilimindedirler. Söz gelimi göğüs ağrısı yakınması hasta tarafından bir kalp krizi geçirmekte olduğu biçiminde değerlendirilebilir. Yani bazı kişiler, bazı bedensel belirtileri gereksiz yere tehlikeli olarak algılarlar ve yapılan olumsuz yorumlar panik ataklarına neden olur. Tehlikeli olarak yorumlanan bu uyaranlardan sonra ortaya çıkan bedensel duyumların da yanlış olarak yorumlanmasıyla kişi kısır döngü içine girer.

- Anksiyete duyarlılık: Panik bozukluğu olan hastaların anksiyete duyarlılıkları artmış olduğu için stres veren durumlar karşısında zararsız bedensel duyumları gelişebilir ve bunlar yanlış bir şekilde yorumlanabilir. Ayrıca bu hastalar tekrar bir panik atak geçirebilecekleri yolunda otomatik düşünceler geliştirirler. Bu ve benzeri otomatik düşünceler, kendi savunmalarını küçümsemelerine ve güven duygularının yıkılmasına yol açar, böylece hasta, kelimenin tam anlamıyla anksiyete sarmalına kapılır.

Sonuç olarak sorunu salt biyolojik ya da psikopatolojik yönden ele almayan bütünleyici bir yaklaşım modelinin daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz.

Panikatak'ta Diğer yaklaşımlar

Diğer yaklaşımlar

Psikanalitik yaklaşıma göre; altbenlikten kaynaklanan dürtülerle üstbenliğin yasaklarının çatışması sonucu kaygı duygusu ortaya çıkar. Bu duygu benliğin savunma düzenekleri ile giderilmeye çalışılır. Eğer savunmalar başarısız olursa serbest yüzen kaygı ya da panik atakları ortaya çıkar. Bilinçaltında bastırılmış yasak duygular artık bastırılamazsa, ya da kişi bastırılamama olasılığına bağlı bir tehdit duygusu yaşarsa, bu duyguların artık kontrol edilemez bir halde bilince çıkacağı, benliği parçalayacağı, yok edeceği ya da denetimin kaybedileceği korkusu yaşamaya başlar.

Panikatak'ta Biyolojik Yaklaşımlar

Biyolojik Yaklaşımlar

Sebebi ne olursa olsun panik atak sırasında beyinde ne tür biyokimyasal ve fizyolojik süreçler olduğu tam olarak bilinmektedir. Son yıllarda panik bozukluğun temelindeki beyin yapı ve işlevleriyle ilgili araştırmalarda büyük ilerlemeler kaydedilmiştir

Panikatak ta Genetik ve Aile Çalışmaları

Genetik ve Aile Çalışmaları
Panik bozukluğu olan kişilerin birinci derecede biyolojik akrabalarının panik bozukluğu geliştirme olasılıkları dört-yedi kat daha fazladır. Ancak klinik gözlemlere göre, hastaların 1/2 - 3/4’ünün birinci derece yakınlarında panik bozukluğu öyküsü olmadığını göstermektedir. Diğer çalışma sonuçlarında panik bozukluğu olan hastaların birinci derece akrabalarında panik bozukluğu yaşam boyu yaygınlığı %7-20 olarak da verilmektedir. Panik bozukluğuna yatkınlığın kalıtımsallığı %35-40 olarak bulunmuştur

Panik ataklara sebep olabilecek tıbbi durumlar

Panik ataklara sebep olabilecek tıbbi durumlar
• Kan şekeri düşüklüğü
• Böbrek üstü bezi hastalığı
• Tiroid bezinin aşırı/yetersiz çalışması
• Akciğer hastalıkları
• Bazı kalp hastalıkları
• Kortizol hormonu yüksekliği
• Bazı enfeksiyon hastalıkları
• Beyin tümörleri
• Epilepsi, multipl skleroz ve bazı nörolojik hastalıklar
• Alkol, kafein, kokain, uyarıcı anfetamin ve benzeri doping maddelerin alımı
• Vitamin eksiklikleri ve kansızlıklar

Agorafobi Nedir?

Agorafobi Nedir?
Hastalar panik ataklarla, ilgili bulmaya başladıkları durumlardan korkmaya ve kaçınmaya başlar, hatta bazen eve bağımlı bir duruma gelebilirler. Artık agorafobik bir nitelik göstermektedirler. O zaman hastalar yanlarında bir başkası olmaksızın sokağa yalnız başlarına çıkamadıkları, evde bile yalnız kalamadıkları, yine kalp krizi geçirebilecekleri, boğulabilecekleri ya da kontrollerini kaybedip diğer kişilere kötü davranışlarda bulunacakları ya da onların karşısında rezil olacakları endişesiyle topluma giremedikleri, toplantı, sinema, tiyatro gibi aktivitelere katılmadıkları izlenir. Agorafobinin bulunduğu panik bozukluğuna “Agorafobi ile Birlikte Panik Bozukluğu”, bulunmadığı durumlara ise “Agorafobi Olmadan Panik Bozukluğu” adı verilmektedir. Hiç panik atak geçirilmemiş olmasına karşın agorafobi bulunması ise “Panik Bozukluğu Olmadan Agorafobi” olarak nitelendirilir.
Agorafobinin belirgin özeliği; yalnız kalmaktan ya da kaçmanın zor olabileceği ve ani bir sorun yaşanacağından yardım alınamayacağı korkusu ile kalabalık, topluma açık yerlerde bulunmaktan duyulan korkudur. İşlek bir cadde, sinema, tiyatro, cami, tünel, asansör, toplu taşıma vasıtaları, büyük kapalı alış veriş merkezleri en sık kaçınılan yerler ve durumlardır. Agorafobikler çoğu kez evden çıktıklarında mutlaka güvendikleri birinin kendilerine eşlik etmelerini ısrarla isterler. Agorafobi panikle birlikte veya tek başına da olabilir. Gözlemlerimize göre çoğunlukla birliktedir. Çünkü panik atağı yaşayacağı korkusu kişinin düşünce ve davranışlarında ciddi kaçınma davranışlarına yol açar.

Panik atak hangi hastalıklarla bir arada görülebilir?

Panik atak hangi hastalıklarla bir arada görülebilir?
Aynı kişide en az iki psikiyatrik ve/veya fiziksel hastalığın aynı zamanda veya birbirini tâkip ederek bulunması nâdir rastlanan bir durum değildir. Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal fobi ve diğer fobiler, saplantı-zorlantı bozukluğu, madde kullanımına ya da vücutsal bir hastalığa bağlı kaygı bozukluklarında görülebilir.
Depresyon oldukça sık olarak kaygı bozuklukları ile birlikte görülür ve mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Depresyon semptomları çaresiz, mutsuz, ümitsiz hissetme, iştah ve uyku düzeninde değişimler, enerji azlığı ve konsantrasyon güçlüğü sayılabilir. Depresyon yaşayan kişilerin çoğunluğu ilaç ve psikoterapi ile birlikte başarı ile tedavi edilmektedir.
Yapılan araştırmalar panik atak geçiren kişilerin psikiyatriye başvurmadan önce ortalama 10 ayrı doktora başvurduğunu göstermiştir. Doğru şekilde tanımlanmayan ve diğer başka fiziksel hastalıklarla (örneğin; kalp krizi) ile karıştırılabilecek bu rahatsızlığa doğru tanı konması önemlidir. Doğru tanı koyabilmek için ayrıntılı fizik muayene, ruhsal muayene yapılmalı, nörolojik, endokrin, kalp ve solunum sistemi hastalıkları araştırılmalıdır. Bedensel bir hastalığın ortaya çıkması panik atak olmadığını göstermez. Bazı bedensel hastalıklara panik ataklar da eşlik ediyor olabilir. Bu durumda yine panik atakları önlemeye yönelik tedavi başlanmalıdır.
Bazı panik hastaları, kendileriyle ilgili yabancılık ya da gerçek dışılık duyguları ile, zaman zaman bedenlerinden ayrılıyor ve bunları sanki dışarıdan gözlüyorlarmış gibi yaşantılar da (depersonalizasyon) tanımlarlar. Öte yandan panik bozukluğu olan hastaların uykuya dalmakta zorluk çektikleri ya da en ufak bir dış uyaranla çabucak uyandıkları görülmektedir. Burada kontrolü kaybetme korkusunun rol oynadığı düşünülmektedir.
Panik atakların süregelmesi ve acil servislere yapılan sık başvurular sonucu hastalar hem duygusal hem de ekonomik yönden yıpranırlar, yaşamlarındaki diğer kişilerle ilişkileri bozulur, işlerini veya eğitimlerini aksatabilirler. Ayrıca kişinin günlük yaşamını, ev yaşantısını ve cinsel yaşamını bile etkileyebilir. Korkudan ya da hekimlere, acil servislere başvurmaktan çalışamaz hale gelebilirler. Bir kısmı kalp krizi geçireceği endişesiyle, o güne kadar yaptığı fiziksel aktivitelere, spora, aynı korkuyla cinsel yaşamlarına ara verirler.

Panik Bozukluk

Panik bozukluk

Panik bozukluk tekrarlayıcı, beklenmedik panik atakları ve en az bir panik atağı izleyen olası bir atakla ilgili belirtilerin olduğu bir kaygı bozukluğudur. Panik bozukluk yaşayan kişiler aniden, hiç bir uyarı olmaksızın gelen ve tekrarlayan terör duygusu yaşarlar. Bir atağın ne zaman olacağını tahmin edemezler ve ataklar arasında bir sonraki atağın nerede ve ne zaman geleceği ile ilgili endişe ederek yoğun kaygı geliştirebilirler.
Panik bozukluğunun temel klinik özelliği, yineleyici nitelikli beklenmedik panik ataklarıdır. Ancak bozukluğun ileri aşamalarında kişiler sıklıkla duruma bağlı ataklar da geçirebilmektedirler. Panik ataklarının sıklık ve şiddeti değişkenlik gösterir. Örneğin, bazı bireylerde aylarca sürebilen bir zaman dilimi içinde ortalama haftada bir atak görülebilir. Bazıları ise haftalar, hatta aylar boyunca atak geçirmeyebilirler. Genellikle haftada bir atak ölçütünden daha sık ya da seyrek ataklar görüldüğü söylenebilir.
Bir panik atak sırasında ölüm korkusu, delirme korkusu, kontrolünü kaybetme korkusu gibi duygusal bulgulara ek olarak çarpıntı, göğüs ağrısı, bayılacakmış gibi olma ve nefes darlığı gibi kardiyovasküler belirtiler ön planda hissedilir. Bunun sonucu olarak hastalar, bir kalp krizi geçirdikleri düşüncesi ile sık olarak acil servislere başvururlar. Bu hastaların büyük bir kısmı bir kalp krizi geçirdikleri korkusu ile kardiyoloğa başvurmaktadır.
Panik bozukluk kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sık görülür. Panik bozukluk tanılı hastaların %75-80’i kadındır. Panik atak ya da bozukluk her yaşta başlayabilir. En sık olarak 20-30 yaşları arasında başlar, yaş ilerledikçe başlama oranı düşer. Şehir yaşamında, kırsal bölgelere oranla daha sık görülmektedir.Yaşam boyu yaygınlığı değişik çalışmalarda %1,5-3,5 arasında saptanmıştır. Bu oran gittikçe artmaktadır.

Panik atak yaşayan kişiler atak anında sıklıkla,

Panik atak yaşayan kişiler atak anında sıklıkla,
• Ölmek üzereyim
• Kalp krizi geçiriyorum
• Aklımı yitirmek üzereyim
• Kendimden geçmek üzereyim
• Nefes almam mümkün olmayacak
• İnme inecek, felç olabilirim
• Kontrolümü kaybediyorum
• Tansiyonum çok yükseldi ve beyin kanaması geçirmek üzereyim diye düşünürler.

Atağın başlangıcı ve tetikleyen etkilerin varlığı ya da yokluğuna dayanarak üç farklı panik ataktan söz edilebilir:
1. Panik atağın başlangıcının tetikleyici bir faktörle ilişkisinin bulunmadığı, yani hiç bir neden olmaksızın aniden ortaya çıkan “beklenmedik panik ataklar”.
2. Panik atağın hemen her zaman, örneğin bir yılan veya bir köpek görme gibi tetikleyici bir etkenle karşılaşma durumunun hemen ardından ya da karşılaşacağının düşünülmesi sonucu ortaya çıktığı “duruma bağlı panik ataklar”.
3. Genelde tetikleyici bir etkenle karşılaşmanın hemen ardından ortaya çıkan, ancak her zaman için bununla bağlantılı olmayan “durumsal olarak eğilim gösterebilen panik ataklar”.

panikte bedensel ya da zihinsel belirtiler şöyledir:

Bedensel ya da zihinsel belirtileri şöyledir:
• Kalp çarpıntısı,
• Terleme,
• Titreme ya da sarsılma,
• Nefes darlığı ya da boğulma hissi,
• Soluğun kesilmesi,
• Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi,
• Bulantı ya da karın ağrısı,
• Baş dönmesi ya da sersemlik hissi,
• Gerçek dışılık algısı,
• Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu,
• Ölüm korkusu,
• Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

Ataklar genelde aniden ortaya çıkar, atak ortaya çıktığında bunu durduracak bir yol yoktur.
Kaygının şiddeti ile yaşanılan durum arasında genelde bağlantı yoktur.
Atak genelde birkaç dakikada geçer, ancak bazen daha uzun süre devam eden ataklar olabilir.

Panik Atak

Panik atak


Panik atak, aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Atak birden başlar ve genellikle 10 dakikada ya da daha kısa bir süre içinde hızla doruk düzeyine ulaşır. Çoğu zaman buna, bir tehlikenin yaklaştığı ve kötü bir şeyler olacağı duygusu ve kaçma isteği eşlik eder. Kendisinin geleceğine güven ve emniyet hisseden insan daha az panik yaşar. Kendisini sağlıklı var eden, çalışan üreten, seven, sevilen insan daha az panik yaşar. Günümüz insanı yeni durumlara uyum sağlamada zorlanmaktadır. Bu zorlanma kaygıya ve paniğe yol açmaktadır.Panik bir anlamda egonun kendisini tehdit altında hissetmesidir. Panik genel anlamıyla dış dünyadan gelen bir tehlikeye karşı gelişen tepki korkudur. Paniği anlamamız için insan varlığını sadece biyolojik değil psikososyal boyutlarıyla kavramamız gerekir. Korkan insan bedeniyle ve iç güdüleriyle tepki verir. Korkan insan ya kaçar ya da korktuğu nesne ya da durumla savaşır. Kaçamayınca ya da kaynağı yok edemeyince ise ciddi zorlanma yaşar.Panik atakla birlikte bir dizi bedensel ve zihinsel belirti görülür.

Kaygı ve Panik Atak

Kaygı evrensel bir insan deneyimi ve duygusudur. Doğum sonrası insanın kendini var edişi bilinmezlik ve korkuyla mücadele, engellenme ve örselenmelerin yarattığı kaygıyla baş etme sürecidir. Ancak bir yere kadar sağlıklı olan bu duygunun yaşanması bir noktadan sonra kişinin yaşamını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini olumsuz olarak etkilemeye başlar.Panik bozukluk, psikiyatrik bozukluklardan kaygı (anksiyete) bozuklukları içinde tanımlanmaktadır. Anksiyete (kaygı, bunaltı) her insan tarafından yaşanan bir duygudur. Asıl amacı, yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamaktır. Ancak bir yere kadar sağlıklı olan bu duygunun yaşanması, bir noktadan sonra kişinin yaşamını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini olumsuz olarak etkilemeye başlar. Bunaltı duygusu, olaylara içerdikleri tehlikelerle orantısız, uygunsuz ve abartılmış yanıtlar verilmesine neden olur. Bunaltı, çeşitli bedensel ve ruhsal belirtilerle kendini gösterir.Hastalığın tarihçesi Amerikan iç savaşına kadar uzanır. Bir doktor askerler arasında herhangi bir yapısal bozukluk bulunmamasına rağmen şiddetli göğüs ağrısı, çarpıntı ve diğer kardiyak bulgularla seyreden bir tablo belirler ve bu tabloya da “irritabl kalp” adını verir. Sigmund Freud ise bu duruma “anksiyete nevrozu” adını vermiştir.

Depresyon Ve Doğal Tedavi Yöntemleri


Depresyon Ve Doğal Tedavi Yöntemleri

Depresyon Nedir?

Nasıl tedavi edilir? Kişide kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük halidir. Aşağıdaki dokuz belirtiden en az beşinin (ilk iki belirtide)

Depresyon Nedir? Nasıl tedavi edilir?
Kişide kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük halidir. Aşağıdaki dokuz belirtiden en az beşinin (ilk iki belirtiden en az biri bulunmak üzere), en az iki hafta süresince var olması durumuna "major depresyon" denir.

Belirtiler
1-Hemen her gün ve günün büyük bir kısmında gözlenen çökkün bir duygu-durum hali ( kendini mutsuz,ağlamaklı,kederli hissetme hali).
2-Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren tüm ya da çoğu etkinliğe karşı ilgi ve zevk almada azalma (daha önce keyif alınan işler,hobiler ve alışkanlıklardan artık hoşlanmama,mecburen yapma hali,(dünyayı verseler umurumda değil şeklinde bıkkınlık hisleri,bazı kişilerde cinsel isteksizlik ).
3-Diyet uygulanılmamasına karşın önemli derecede kilo kaybı ya da alımı ( bir ay içinde vücut ağırlığının %5 `inden fazlasının artması ya da azalması) ya da hemen her gün iştahta artma yada azalmanın olması.
4-Hemen her gün uykusuzluk ya da aşırır uyku hali.
5-Hemen her gün olağan beyinsel ve vücutsal işlevsellik,hareketlilik halinde azalma ya da huzursuzluk (oturmayı veya yatmayı yeğleme ya da sıkıntıdan yerinde duramama)
6-Hemen her gün halsizlik ,yorgunluk hisleri,daha önceki günler kadar enerjik hissetmeme.
7-Hemen her gün kendini değersiz hissetme,küçük görme,kendini beğenmeme,suçlu ya da günahkar hissetme hali.
8-Hemen her gün düşünme ya da konsantrasyon yeteneğinde azalma olması (konuşulanlara,okunan şeylere,izlenilen tv programlarına dikkatini verememe, söylenilenlerin bir kulaktan girip diğerinden çıkması gibi) ya da kararsızlık hali.
9-Tekrarlayan ölüm düşünceleri,intihar planları veya eylemlerinin varlığı.
Depresyonu Anlamak
Çoğu araştırmada % 8-20 oranında major depresyon düzeyinde depresif şikayete rastlanmıştır. Kalıtımsal eğilimin olduğu major depresyon vakalarının 30 lu yaşlarda en yüksek düzeyde olduğu gözlenmiştir.
Major depresyon ayrılmış ve boşanmış kişilerde en çok;bekar ya da evlilerde ise önceki gruba oranla daha az gözlenmiştir. Eşini yeni kaybetmiş kişilerde ise gene yüksek oranda major depresyona rastlanmıştır. Gene bir çalışmanın sonuçlarına göre bekar kadınlarda evlilere göre daha az oranda depresyona rastlanmış ; erkeklerde ise evlilik, depresyon riskini bekarlığa göre azaltmıştır. Bu kişilerin ailelerinde intihar ve alkolizme yüksek oranda rastlanmıştır.
Yapılan bir çalışmada son beş yıl içinde en az altı ay süre ile işsiz kalan kişilerde 3 kat daha fazla major depresyona rastlanmıştır.
Major depresyonun erkekler için hayat boyu görülme olasılığı % 2-12 ; kadınlar için % 5-26 arasında bulunmuştur. Araştırmalara göre her yıl major depresyon hastalarına yüz bin kişide 247-598 kadın; 82-201 erkek yeni vakanın eklendiği saptanmıştır.
Depresyonun oluşumunda etkili olan kişisel özellikler:
-Öfke ve nefretin, çevresindeki kişilerin kaybına yol açacağı düşüncesiyle onlara yönlendirilemeyip, kendisine yönlendirilmesi (bu yapıdaki bir kişilik hayatın ilk 1-2 yıllık döneminde düzenli ve yeterli bir anne-çocuk ilişkisi yaşamamıştır.Kişinin yaşadığı depresyon gerçek ya da farz edilen bir kayıp ile bağlantılıdır).
- Kişinin kendisi,çevresi ve gelecekten beklentileri,idealleri ile kendi gerçek durumu o kadar farklı, gerçekdışı ve orantısızdır ki , bu yüksek standartlara ulaşamamak kişide güçsüzlük ve yalnızlık düşünceleri ile depresyona yol açabilir.
-Kişinin süper egosu ( üst benlik) o kadar kuvvetli ve baskındır ki sürekli kişiyi kısıtlayıp, suçlar, zevk verici ,rahatlatıcı etkinliklerden ala koyup, adeta işkence eder.
-Kişinin çevresindekiler ondan o kadar çok şey beklemektedir ki ,kişinin bu beklentileri karşılaması olanaksızdır. Bu da zayıflık ve çaresizlik düşüncelerinin gelişip, depresyona gidişe yol açabilir.
-Kişinin küçüklüğünden itibaren sevip, saygı ve gurur duyacağı, ondan da destek ve sıcaklık göreceği, benzemek istediği, imrendiği, idealize ettiği düzeyde bir kişi (baba, anne, öğretmen ,akraba vs) yoktur. Bu da kişiliğin gelişimini olumsuz yönde etkiler ve kendine güven kaybı ve depresyona yol açabilir.
-Çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli desteği bulamayıp, yanlış ya da yetersiz başa çıkma mekanizmaları geliştirmesine, bu da ileri dönemde depresyona zemin hazırlayabilir.
- Sahip olunan kişilik yapıları da depresyon gelişiminde etkilidir. Obsesif-kompulsif ,bağımlı, histrionik ve sınırda (borderline) kişilik bozukluğu gösterenlerde depresyona eğilim daha yüksektir.

MANİK DEPRESİF PSİKOZ NEDİR ?
(İki uçlu mizaç bozukluğu, bipolar duygulanım bozukluğu, psikoz manik depresif-PMD)
Bu hastalık mani ve depresyon atakları ile karakterizedir. Hastanını duygulanımı mani dönemlerinde neşe, depresyon dönemlerinde umutsuzluk ve çökkünlükle karakterizedir. Ara dönemlerde kişi normale döner. Bazı hastalarda mani ve depresyon belirtileri bir arada görülürken, bazı hastalarda belirtiler hafif düzeydedir (hipomani).
Toplumda görülme sıklığı %1-2’dir. Kadınlar ve erkeklerde eşit oranlarda görülür. Hastalar ilk atağı genelde yirmi yaşlarında geçirirler ancak daha önce veya daha sonra da olabilir. Beş altı yaşlarında veya elli yaşından sonra ilk atağını geçiren hastalara da rastlanabilmektedir. Bazen ilk atak depresyondur, bu durumda tanı koymak zordur ve genelde gecikir. Hastalığın ortaya çıkışı sıklıkla kişinin meslek ve eş seçimi dönemine rastlar ve kısa sürede tanı konulup önlem alınmazsa kişinin hayatında önemli sekeller bırakır. Hastalık taşkınlık yani mani döneminde ise aşırı para harcama cinsel ilgi ve aktivitede artma ile kişiye ve aileye ciddi maddi ve manevi zararlar verir. Çökkünlük dönemleri ise diğer depresyonlara göre daha ağırdır ve intihar riski daha yüksektir.
Hastalığın belirtileri, süresi ve şiddeti kişiden kişiye değişir. Bazı hastalarda mani bazılarında ise depresyon daha baskındır. Bazen de mani ve depresyon eşit oranda görülür. Ataklar birkaç günden birkaç aya kadar değişir. Özellikle tedavi edilmediğinde uzun sürer. Hastalar yaşamları boyunca ortalama 10 atak geçirirler ancak bundan az veya fazla sayıda atak olabilir. Atak sayısı arttıkça ataklar arasındaki süre kısalır. Bir yıl içinde dört veya daha fazla sayıda atak olduğunda hızlı döngülü mani olarak adlandırılır.


HASTALIK NEDEN ORTAYA ÇIKAR?
Pek çok rahatsızlıkta olduğu gibi bu hastalığın nedeni de tam olarak bilinememektedir. Diğer psikiyatrik hastalıklar içinde genetik geçişi en fazla olan rahatsızlık manidir. Hastaların %50’sinin anne veya babasında aynı hastalık olduğuı tespit edilmiştir. Tek yumurta ikizlerinden birinde mani olduğunda diğerinde mani görülme oranı %70 tir. Bu hastaların birinci derece yakınlarında mani ve depresyon görülme oranı normal topluma göre daha sıktır. Akrabalık derecesi azaldıkça risk azalmaktadır. Örneğin hastanın kuzeninin aynı hastalığa yakalanma riski kardeşine göre daha düşüktür.
Hastalığın beyindeki nörotransmitter dediğimiz maddelerin işlevlerinde bozulma ile ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Bilgisayarlı tomografi ve MRI tetkiklerinde bu hastalarda bazı değişiklikler gözlenmektedir ancak bu hastalığa özgü bir değişiklik tespit edilememiştir. Yine EEG bulguları da bir özellik göstermemektedir.
Doğum sonrası hastalığın aktive olması hormonal değişikliklerin de rolü olduğunu düşündürmektedir.
Uykusuzluğun mani atağı ile yakın ilişkisi vardır. Hastalar genelde ilk atağın uykusuzlukla başladığını ifade ederler.
Multiple skleroz, kafa travması veya epilepsi gibi bazı hastalıklarda mani de görülebilmektedir. Yine bazı ilaçlarda mani ortaya çıkarabilmektedir.


MANİ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Mani belirtileri şöyle özetlenebilir:
Enerji artışı, kolay yorulmama,
Aşırı neşelenme veya aşırı sinirlilik
Dikkatin çabuk dağılması
Uyku ihtiyacında azalma
Muhakeme yeteneğinde bozulma, düşüncelerde aşırı artma
Cinsel istek ve aktivitede artma
Hastalığı kabul etmeme
Aşırı para harcama
Riskli davranışlar içine girme
Konuşmada aşırı artma, konuşmanın bölünememesi, hızlı konuşma
Kendine aşırı güven, kendini büyük ve önemli biri olarak görme
Bu belirtilerin tek başına bulunması bir anlam ifade etmez tanı koyabilmek için birkaçının bir arada olması ve bir süredir devam ediyor olması gerekir. Mani atağı hızlı başlangıçlıdır ve hastalar atağın uykusuzlukla başladığını ifade ederler. Kişi kendini aşırı iyi hisseder, dikkati çok artmıştır, kendine çok güvenmektedir ve sosyal ilişkileri kolayca kurar hale gelmiştir, çevredeki insanlara sataşma, laf atma sıktır.Başkalarının konuşmalarına katılır çevredekileri bu nedenle rahatsız ederler. Duygulanımda kişinin kendisini iyi hissetmesinin yanında ani duygu değişmeleri ve dengesizlik sıktır. Hasta gülerken aniden ağlamaya veya bağırmaya başlayabilir. Mani ve depresyonun birlikte bulunduğu durumda depresyon ve mani belirtileri aynı anda bir arada bulunabilir veya birinden diğerine geçiş sıktır. Hastalık ilerledikçe aşırı konuşma ve hareketlilikte artış görülür. Bazen konuşma o kadar artar ki kişi cümleleri tamamlayamaz olur, konuşmada birbiri ile bağlantısı olmayan kelimelerin art arda sıralanması dikkati çeker. Kişi önemli birisidir, önemli görevler üstlenmiştir, aklında gerçekleştirilmesi güç planlar vardır, hatta bu nedenle kendisine zarar vermeye veya yok etmeye çalışanlar vardır. Davranışlar kontrolsüzdür. Toplum kurallarını hiçe sayar. Karşı cinse sakıntılık edebilir, trafik kurallarını hiçe sayabilir. Aşırı para harcama, aşırı makyaj yapma, göze çarpan giysilerle dolaşma olabilir. Hasta ödeyemeyeceği borçlar altına girebilir, kredi kartlarını sonuna kadar kullanabilir. Yine kontrolsüz şekilde kumar oynayabilir. Gayrimenkullerini yok pahasına satmaya veya başkalarına bağışlamaya kalkabilir. Bazı hastalar kendilerini kontrol edebilmek için alkole yönelir. Bazen kişi gerçek hayatla ilgisini koparıp hayal dünyasında yaşamaya başlayabilir. Bu durumda şizofreniden ayrımı güçtür. Bazı bedensel hastalıklar ve ilaç kullanımlarında da benzer tablolar ortaya çıkabilir bunların ayrımı gerekir. Hastalar genelde hastalıklarının farkında değildir ve bu nednle doktora gelmek istemezler.


HİPOMANİ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Hipomani belirtileri, maniye göre daha hafiftir. Sıklıkla hastalık olarak görülmeyip gözden kaçabilir. Atak sırasında aşağıdaki belirtilerden üçünün bir arada bulunması gerekir:
Kişinin kendine güveninde aşırı artma
Uyku ihtiyacında azalma
Dikkatin kolayca dağılması
Fiziksel ve zihinsel aktivitede aşırı artma
Kötü sonuçlar doğurabilecek aktiviteler içine girme
Tanı koyabilmek için bu belirtilerin bir süredir devam ediyor olması gerekir. Hastalar genelde neşelidir, bazen neşe yerine aşırı sinirlilik olabilir. Konuşma artmış, hareketler hızlanmıştır. Hasta bir şey anlatırken bir başka konuya kolayca geçmekte, bazen knouştukları anlaşılması güç hale gelebilmektedir. Karşı cinse ilgi artmıştır. Cinsel istek ve aktivitelerde artış görülmektedir. Kişi sorumsuzca para harcayabilir. Ödeyemeyeceği borçlar altına girebilir, riskli işeri kolayca üstüne alabilir. Çok hızlı araba kullanabilir, karşı cinse sarkıntılık yapabilir. Bu nedenle polis ve yargı ile başı derde girebilir. Topluma uygun olmayan giysilerle dolaşma veya aşırı makyaj yapma görülebilir. Sosyal aktivitelerde artış mevcuttur. İnsanlarla kolayca ilişki kurabilir, çok arkadaş edinir, etrafa ilgi artmıştır. Bazen en ufak ayrıntılar dikkatini çeker, bu nedenle belli bir konu üzerinde uzun süre duramaz. Hastaların çoğunun içgörüsü yoktur. Hasta olduklarının farkında değildir veya hasta olduklarını kabul etmek istemezler.


DEPRESYON BELİRTİLERİ NELERDİR?
Mani hastalarında görülen depresyon belirtileri diğer depresyon ile aynıdır. Aradaki tek fark bu hastalarda depresyon ataklarından başka mani ataklarının da görülmesidir.


HASTALIĞIN SINIFLANDIRILMASI NASILDIR?
Atakların görülme şekli ve sürelerine göre hastalığı alt başlıklar halinde sınıflandırabiliriz:
1.Bipolar I bozukluk: Hasta en az bir mani veya karışık mani depresyon atağı geçirmiş olmalıdır. Hastanın depresyon atağı geçirmiş olması şart değildir.
2.Bipolar II bozukluk: Hastaların en az bir depresyon ve bir hipomani atağı geçirmiş olması gerekir. Hastanın mani atağı geçirmemiş olması gerekir. Bu hastalarda özellikle hipomani atağı daha zor tespit edilir ve tanı konması zordur.
3. Siklotimik bozukluk: En az iki yıldır devam eden depresyon ve hipomani atakları olmalıdır. Yine bu grupta da mani atağı geçirmemiş olmak gerekir.
Süresi ve görülüş zamanına göre de hastalık şu alt gruplara ayrılır:
Hızlı döngülü mani: hastalar bir yıl içinde dört veya daha fazla sayıda atak geçirirler.
Aşırı hızlı döngülü mani: bir hafta içinde dört veya daha fazla sayıda atak görülür. Bazen hasta bir gün içinde dört mani depresyon atağı geçirebilir.
Mevsimsel özellik gösteren mani: bu hastalarda atakların ortaya çışı genelde belli mevsimlere rastlar.
Doğum sonrası mani: doğumdan sonra dört hafta içinde hastalık görülür.


HASTALIKTA GİDİŞ VE SONLANIŞ NASILDIR?
Hastalık tedavi edilmediği taktirde genelde üç ay içinde kendiliğinden düzelir.
Tedavi ile hastaların çoğu birkaç ay içinde normal hayatlarına dönerler. Bununla birlikte hastalığın tekrarlama şansı yüksektir. Ataklar arası iyilik dönemlerinin süresini kestirmek zordur. Birkaç ataktan sonra genelde aradaki süre kısalır. Ortalama beş ataktan sonra ataklar arası süre sabitleşir ve genelde 6-9 aydır. Hastalığın seyrinin nasıl olacağını önceden belirlemek zordur. Hastalık çok geniş bir yelpazede kendini gösterir. Bazı hastalar tek bir atak geçirip bir daha uzun süre hastalanmayabilirler (%7). Bazı hastalar depresyon ve mani ataklarını arka arkaya geçirirler, bazen de hızlı döngülü mani dediğimiz durum ortaya çıkar ve hastalar gün içinde maniden depresyona değişim gösterirler. Sadece mani atağı geçiren hastalar %10-20 oranındadır. Geriye kalanlar mani ve depresyon atağını birlikte geçirirler. Erken yaşta başlayan ve ailesinde mani öyküsü olan hastalarda bu hastalığın süregenleşme olasılığı artar. Hastalık döneminde kişilerin alkol ve madde kullanımında artma olabilir. Hastalar yaşamları boyunca ortalama 10 atak geçirir, atak sayısı bundan az olabileceği gibi daha fazla da olabilir. Hastaların %15’i düzelir, %10’u süregenleşir, kalanında kısmi düzelme ve ataklar devam eder.


HASTALIK NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Hastalığın tedavisi iki aşamalıdır. Birinci aşamada var olan atak tedavi edilir. İkinci aşamada ise amaç tekrar atak geçirilmesini önlemektir. Atak sırasında hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi gerekebilir.
Hastalığın en önemli özelliği koruyucu ilaç kullanımı ile atakların önlenebilmesidir. Bunun pek çok hasta için hayati önemi vardır. Her bir atak hastanın hayatında önemli izler bırakmaktadır. Okula devamsızlık nedeni ile okul başarısında düşme, aile içi sorunlar nedeni ile eşlerin arasının açılması veya boşanmalar, işini kaybetme, büyük borçlar altına girme görülebilmektedir. Hastalar yılda bir veya daha fazla sayıda atak geçiriyorsa koruma tedavisi gereklidir. Hastaların %60’ı lityum ile koruma tedavisine iyi yanıt verirler. Bu ilaçla koruma altına alınamayan hastalarda başka ilaçlarla koruma denenmelidir. Bu ilaçların önemli özelliği belli kan seviyelerinde etkili olmalarıdır. Belli değerlerin altında olduğunda ilaçların koruyucu etkisi olmamakta, bu değerlerin üzerine çıkıldığında yan etkiler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu ilaçların düzenli olarak kullanılması ve belli aralıklarla kan kontrollerinin yapılması şarttır. Bu hastalıktan dolayı ölüm depresyon ve buna bağlı intihar nedeniyledir. Koruyucu tedaviye devam ederek, bu risk azaltılabilir. İlaç tedavisine ilave olarak psikoterapi önemlidir. Düzenli ilaç kullanarak ve doktor kontrolünde kalarak hayatını normal şekilde sürdüren çok sayıda hasta vardır.


ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
PANİK ATAK
İnsanların yaşamlarını devam ettirmeleri, tehlikeli durumlardan korunmaları açısından anksiyete ve stres oldukça önemlidir. Anksiyete kısaca kaygı veya bunaltı olarak tarif edilebilir. Anksiyeteli kişi sıkıntılı ve heyecanlıdır, aniden kötü bir haber alacak veya kötü bir şey olacakmış gibi hissedebilir. Bu ruhsal belirtilere çarpıntı, nefes darlığı, terleme, titreme gibi bedensel belirtiler de eşlik edebilir.
Anksiyete normalde tehlikeli durumlarda kişinin kendisini korumasına yardımcıdır ve belirli hedeflere ulaşmak için zorlayıcı olmaktadır. Tehlikenin algılanması ile döğüş ya da kaç ilkesi uygulanır. Örneğin ısırmak amacıyla üzerine koşarak gelen bir köpeği gören kişide ilk tepki köpekten kaçmaktır. Köpeğin saldırısı tehlikelidir, bu saldırıya duyarsız kalmak kişinin yaralanmasına sebep olur. Bu tehlikeyi sezerek korkmak kişinin kendisini koruma mekanizmalarını harekete geçirmek açısından önemlidir. Benzer şekilde sınava girme kaygısı sayesinde sınavlara daha iyi hazırlanılır. İşinde başarısız olma kaygısı olan kişiler işini daha dikkatli yaparlar.
Sağlıklı kişilerde korku ve kaygının nedeni bellidir. Hastalık durumunda ise nedensiz korku ve kaygı duyulur. Hastalık düzeyinde kaygı tek başına olabilir ve bu anksiyete bozukluğu olarak adlandırılır veya depresyon, alkol-madde bağımlılığı, tiroid bezi hastalıkları gibi çeşitli bedensel ve ruhsal hastalıklara eşlik edebilir.
Kişinin yaşamı boyunca anksiyete bozukluğu geçirme oranı % 25 dolayındadır. Çoğu kişi bu hastalığı doktora başvurmadan kendi başına atlatmaya çalıştığı için psikiyatriye başvuranların sayısı oldukça düşüktür.
Ansiyete bozuklukları çeşitlidir:
Panik bozukluğu
Yaygın anksiyete bozukluğu
Sosyal fobi ve diğer fobiler
Obsesif kompulsif bozukluk
Travma sonrası stres bozukluğu


1.PANİK BOZUKLUĞU (PANİK ATAK)
Anksiyete belirtileri ataklar halinde gelir. Ataklar genelde 15-30 dakika kadar sürer. Atakların sıklığı ve şiddeti tanı açısından önemlidir. Panik atağın ne zaman geleceği bilinmez ve bu da kişilerin kaygısını artıran sosyal uyumunu bozan en önemli etmenlerden biridir.
Genelde gençlik döneminde ortaya çıkar. Gerçek nedeni bilinememektedir, ancak sıklıkla stres yaratan önemli yaşam olayları ile ilişkisi vardır (okulu bitirmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak, yeni bir işe başlamak, yakınını kaybetmek, ağır hastalık geçirmek gibi).
Panik atağı sırasında aşağıdaki belirtilerden en az dördü bir arada bulunmalıdır:
Çarpıntı
Terleme
Nefes darlığı, boğuluyormuş gibi hissetme
Titreme
Baş dönmesi
Bulantı
Yaşadıklarının gerçek olmadığı hissi
Ateş basması veya üşüme hissi
Bedeni uyuşuyormuş gibi hissetme
Göğüs ağrısı
Ölüm korkusu
Aklını yitirme veya çıldırma korkusu
Panik ataklarda yukarıdaki belirtiler yanında aşağıdaki özellikler de önemlidir:
Ataklar genelde aniden ortaya çıkar, atak ortaya çıktığında bunu durduracak bir yol yoktur.
Kaygının şiddeti ile yaşanılan durum arasında genelde bağlantı yoktur.
Atak genelde birkaç dakikada geçer, ancak bazen daha uzun süre devam eden ataklar olabilir.
Atakların sıklığı kişiye göre değişir, ayda bir iki tane olabileceği gibi bazılarında hemen her gün görülebilir veya sık tekrarlayan ataklardan sonra uzun bir süre atak görülmeyebilir. Panik ataklarının ortaya çıkışı belli bir nedene bağlı olabilir veya nedensiz olarak kendiliğinden ortaya çıkabilir. Sadece baş dönmesi ve çarpıntı belirtileri ortaya çıkıyorsa sınırlı belirtileri olan ataktan bahsedilir. Sınırlı belirtileri olan ataklar iyileşme sürecinde olabileceği gibi ağır atakların öncü belirtileri de olabilir. Panik ataklar panik bozukluğunda görülmesinin yanında fobiler ve travma sonrası stres bozukluğunda olduğu gibi diğer anksiyete bozukluklarında da görülebilir.
Ruhsal belirtilere bedensel belirtilerde eşlik ettiği için hastalar genelde bedensel sorun olduğunu düşünür ve öncelikle başka branştan hekimlere başvururlar. Yaşadıklarının ruhsal bir sorun olabileceğini akıllarına getirmezler veya kabul etmek istemezler.
Panik atakları genelde tehlikeli değildir, ancak kişi kontrolünü yitirdiği duygusuna kapıldığı için tedirgindir. Tedavi edilmediği taktirde ciddi sonuçlar doğurabilir. Panik atağı geçirmiş kişilerin en büyük korkusu aynı şeyi tekrar yaşamaktır. Bu nedenle panik yaratan durumdan uzak durmaya çalışırlar sonuçta fobiler ortaya çıkabilir. Bunların içinde en önemlisi agorafobidir (açık alan korkusu). Kişiler dışarıya çıktığında panik yaşayacağı korkusu ile evde kalmayı tercih eder ve bir süre sonra hiç sokağa çıkamaz olabilir. Bu durumda yaşam kalitesi düşer, sosyal aktiviteler ve hobiler için harcanan zaman azalır, kişi kendisini hasta ve diğer kişilere bağımlı hissetmeye başlar, yalnız başına evde duramaz veya sokağa çıkamaz, çalışamaz veya işine gidemez duruma gelebilir. Hastalar panik ataklar sırasında sıklıkla acil servislere başvururlar. Zamanla depresyon, alkol-madde bağımlılığı ve intihar görülebilir.
Aslında bütün bunların olmaması için bir an önce doktora başvurmak önemlidir. Sonuçta panik bozukluğu uygun ilaç tedavisi ile kolayca tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır.


PANİK ATAKLARI NEDEN OLUR?
Gerçek neden bilinememektedir. Neden olan faktörler kısaca biyopsikososyal olarak ifade edilebilir. Bu konuda çeşitli teoriler vardır. Bazı araştırmacılar beynin temporal lobunun işlev bozukluğu veya hastalığın öğrenme yolu ile geliştirilmiş olduğunu ileri sürmektedir. Bazı araştırmalarda ise beyinde nörotransmitter (haberci) dediğimiz maddelerin düzenlenmesi ve işlevlerinde bozukluk olduğu öne sürülmektedir.
Stresli yaşam olayları panik atakların ortaya çıkışını tetiklemektedir. Yakın dönemde kayıp yaşamış veya yakınlarından, işinden veya bulunduğu çevreden ayrılmış kişilerde yaşamlarındaki bu değişikliklerle panik ataklarının başlangıcı arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Araştırmacılara göre stresli yaşam olayı kişinin direncini düşürmekte ve bu dönem hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştırmaktadır.
Ailesel yatkınlık vardır. Panik hastalarının yakınlarında panik ataklar ve depresyon gibi başka ruhsal bozukluklar sıktır. Hastalık genelde 25 yaşından önce başlar. Kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazladır. Çocuklarda da görülebilmektedir.
Kafeinli gıdalar ve kokain gibi uyarıcılar atağı ortaya çıkarmaktadır.
Panik ataklar panik bozukluğunda olduğu gibi tek başına ortaya çıkabildiği gibi kalp hastalıkları, solunum yolu ve endokrin hastalıklar gibi çeşitli bedensel hastalıklara da eşlik edebilir veya alkol madde bağımlılığı ile birlikte görülebilir.


PANİK BOZUKLUĞU VE PANİK ATAKLAR NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Yapılan araştırmalar panik atak geçiren kişilerin psikiyatriye başvurmadan önce ortalama 10 ayrı doktora başvurduğunu göstermiştir. Bu hastaların panik atağı geçirdiği genelde anlaşılamamakta ve bu nedenle yanlış tanı ve tedavi sık olmaktadır. Panik ataklar sıklıkla kalp krizi ile karıştırılmaktadır. Bu hastalar atak sırasında sıklıkla “kalp krizi geçiriyorum” kaygısı ile acil servise başvururlar. Aynı şekilde ataklar kalp hastalığı ile karıştırılıp buna yönelik tedavi başlanabilmektedir.
Bu nedenle doğru tanı konması önemlidir. Doğru tanı koyabilmek için ayrıntılı fizik muayene, ruhsal muayene yapılmalı, nörolojik, endokrin, kalp ve solunum sistemi hastalıkları araştırılmalıdır. Bedensel bir hastalığın ortaya çıkması panik atak olmadığını göstermez. Bazı bedensel hastalıklara panik ataklar da eşlik ediyor olabilir. Bu durumda yine panik atakları önlemeye yönelik tedavi başlanmalıdır.
Panik bozukluğunun en uygun tedavisi ilaç kullanımının yanında bilişsel ve davranışçı terapi tekniklerinin kullanılmasıdır. Gevşeme egzersizlerinin de hastaya öğretilmesi faydalı olabilir. Panik atakları sırasında ilaç kullanımının pek faydası olmaz. Uygun doz ve uygun süre ilaç kullanımı ile atakların tekrarlaması önlenir. Yine diğer terapi yöntemlerinde amaç atakların tekrarını önlemektir.

Çağın hastalığı: Panik atak

Çağın hastalığı: Panik atak

PANDOST Derneği Başkanı Psikiyatrist Muzaffer Uyar, Türkiye`de 7 bin kişinin çağın en yaygın ve çarpıcı hastalığından biri sayılan `panik atak` kıskacında olduğunu söyledi.

OKTAY MEHMET, İSTANBUL İstanbul`da `panik atak` rahatsızlığı yaşayan insanların biraraya gelerek kurduğu Panik Atak Derneği (PANDOST) bir yıldır hastalarına sağlık hizmeti sunuyor. Psikiyatrist Muzaffer Uyar`ın önderliğinde bir kaç gönüllünün destekleriyle kurulan derneğin yönetim kurulu üyelerinin büyük bölümü panik atak hastası.

Ataköy 7 ve 8. Kısım`da faaliyetine devam eden derneğin müdavimleri arasında çok sayıda politikacı ve sanatçı da bulunuyor. Panik atak hastası olan ve PANDOST`a gördüğü tedavi sonucu sağlığına kavuşan sanatçı İskender Doğan, Ataköy Kültür Koleji`nde panik atak hastaları için bir konser verdi. Konserle, kısa bir süre için de olsa panik atak fobisinden uzaklaşan eski ve yeni hastalar, sanatçı İskender Doğan`ın birbirinden güzel şarkılarıyla moral buldu. Geceye İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey, Bakırköy AK Parti Belediye Başkan adayı Taner Mustafaoğlu, CHP adayı Ateş Ünal Erzen ile Bakırköy İşadamları Derneği Başkanı Salih Yılmaz da katıldı. 7 bin kişi panik atak hastası PANDOST Derneği Başkanı Psikiyatrist Muzaffer Uyar, Türkiye`de 7 bin kişinin çağın en yaygın ve çarpıcı hastalığından biri sayılan panik atak kıskacında olduğunu söyledi.

Hastaların büyük bölümünün panik atak olduğunun farkına varamadığı için hasta olarak yaşamlarını sürdüğünü kaydeden Uyar, `Araştırmalar Türkiye`de her 10 kişiden birinin panik atak hastası olduğunu ortaya koyuyor. Hastalığa bağlı olarak Türkiye`de bir yılda meydana gelen iş kaybı milyarlarca lirayı buluyor` dedi. Muzaffer Uyar, ani korku nöbetleriyle kendini hissetiren hastalığın fiziksel zararı olmamakla birlikte, sinsi ve devamlılık arzeden yapısı ile hastalara büyük acı vererek, yaşam alanlarını daralttığını kaydetti. Derneğin, hastaların tedavi olanaklarını artırmaya yönelik bir görevi başarıyla sürdürdüğünü ifade eden Uyar, gerek duyanların derneğin (0212) 560 70 83 nolu destek hattından yardım alabileceklerini kaydetti. Panik atak nedir? Yoğun korku ve huzursuzluk durumunun olduğu, aniden başlayıp, rahatsızlığın en geç 10 dakika içinde en üst düzeye ulaştığı ve 13 adet vücutsal ve düşüncesel belirtiden, en az 4`ünün varolduğu bir kaygı nöbetidir.

PANDOST`un faydası inkar edilemez Geceye katılan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey de, işlerinin yoğunluğuna bağlı olarak zaman zaman içine düştüğü zorlukları PANDOST`ta gördüğü terapilerle yendiğini söyledi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nde Hukuk eğitimi gören kızının, yakalandığı değişik rahatsızlıklardan PANDOST sayesinde kurdulduğunu vurgulayan Balıbey, kendisinin her zaman PANDOST`un destekçisi olacağını söyledi. Sanatçı İskender Doğan da, kendini içine düştüğü bunalımlı dönemden kurtaran PANDOS ve onun Başkanı Muzaffer Uyar`a teşekkür etti. Halen PANDOST`un yönetiminde aktif görev alan Doğan, dernek çatısı altında başladıkları çalışmalara sonuna kadtar devam edeceğini kaydetti.

Erken davran çabucak iyileş

Erken davran çabucak iyileş


Panik bozukluğu olan hastalar, ataklar nedeniyle zamanla yaşamlarını değiştiriyorlar. Şiddetli ölüm korkusu ve kontrollerini yitirme duygusu nedeniyle sık sık hastanelere taşınırlar, işlerinde çalışamazlar, hatta uykuda ölmekten korktukları için uyuyamazlar. Kimi panik ataklıların cenaze, ambulans veya itfaiye aracı gördüğünde bile fenalaşma hissi yaşadığını belirten Dr. Muzaffer Uyar, uçağa, vapura binemeyen, hatta panik yaşama korkusuyla otomobilini bile satan hastalar olduğunu söyledi. Hastalıklar panik atak yaratabilir mi veya panik atak başka rahatsızlığa neden olur mu? Panik atak hastalık yaratmıyor. `20 sene panik atak yaşadım, kalp atışlarım hızlandı. Şimdi kalp hastasıyım` diye bir şey yoktur.

Fakat bazı hastalıklar panik atak yaratabilir. Tiroid ve bazı hormonal hastalıklar çıkarablir panik atağı. Kalp, tansiyon hastalıkları da panik atağa yol açabilir. Mesela kimi panik ataklılarda hipertansiyon da görülür. Bunlar çok zor gruplardır. Panik atakta tansiyon çabuk yükselir, çabuk düşer. Hipertansif olan ise daha güç düşer. Panik atakla seyreden psikiyatrik rahatsızlıklar da olabilir mi? Panik atağa bağlı bir çok rahatsızlık at başıdır. Mesela panik atak artı obsesiflik olabilir, fobilerle devam edebilir. Mesela uçak fobisiyle beraber seyrediyor. En zor fobidir bu. `Uçakta panik atak geçirir miyim?` diye düşününce durumun zorluğu katlanıyor. Depresyona, paranoyaya eşlik eden panik ataklar var.

Klostrofobi var, panik atağa eşlik eden. Değişik formları var. Mesela sanatçılarda çok görülüyor. Bunun performans fobisiyle alakası var. Sahneye çıktığında bayılır mı, tuvalet ihtiyacı olur mu, dili tutulur mu diye endişelenir sanatçı. Bu, sanat hayatının bitmesine bile neden olur. Panik atak hastası tedavi olmadan hayatını sürdürebilir mi? Tedavi olmazsa ne tür zorluklarla karşılaşır? Fiziki zarar vermiyor panik atak. Fakat sosyal olarak zararlı. Sosyal kaçınganlık yapıyor, insan ilişkilerindeki başarıyı, performansı bozuyor. Panik ataklı terfi etmek, yer değiştirmek istemez, belli alanlara mahkum kalır. Panik atak nasıl tedavi ediliyor? Tedaviye ne kadar geç gelinirse o kadar zorluk yaşanıyor. Erken başvuranlarda tedavinin sonucu daha kolay alınabiliyor. Sadece ilaç kullanılarak tedavi edilen bir hastalık değil panik atak. İlaç yardımcı oluyor ancak terapi çok önemli. Hastalara bu hastalığı yenmeyi öğretmek gerekiyor.

Tedavi süreci kimi zaman bir-iki yıl bile sürebilir. Kronik panik ataklılarda da tedavi yüzde 90`lara ulaşabilir ama burada süre uzundur. Hastaların yüzde 10`u tedaviye karşı dirençlidir. Panik ataklıların yakınlarıyla terapi ekibinin işbirliği içinde olması gerekiyor. Tedavide dört temel unsurdan söz ediyoruz; davranış terapisi, bilişsel terapi, ilaçlar ve gevşeme teknikleri. Davranış terapisinde amaç, istenmeyen davranışı değiştirip kontrol altına almaktır. Güç durumlarla nasıl başa çıkılacağı, yüzleşme yoluyla öğrenilir. Bu terapide sonuca ulaşmak uzun zaman alsa da, kişi tüm yaşam boyu kullanabileceği iyileşme tekniklerini geliştirir. Bilişsel terapide amaç verimsiz düşünce şekillerini değiştirmektir. Duyguları incelemek, gerçekçi düşünceyle gerçekçi olmayan düşünceyi birbirinden nasıl ayırt edeceğini öğrenir kişi. İlaçlar ise semptomlara yol açan kimyasal dengesizliklerin düzelmesine yardımcı olur.

Gevşemeden olmaz Alınan ilaçlar pek çok kişide işe yarar ve diğer tedavi seçeneklerinin kullanılmasına yardımcı olur, ancak çoğu ilacın yan etkileri vardır. Panik atak tedavisinde gevşeme tekniklerinden de yararlanıyoruz. Bunun içinde nefes alma eğitimi ve egzersizler yer alır. Anksiyeteye eşlik eden stresin ortadan kalkmasına yardımcı olur. Bu sayede tüm yaşam boyu kullanılabilecek iyileşme yeteneği geliştirilir. İlaç gibi egzersizler İyi nefes ağır, derin ve sessiz olmalı. İyi bir nefes yavaş olarak burundan alınır, sessizdir ve akciğerin bütününü doldurarak diyaframı aşağı iter. Yapılan araştırmalar modern toplumlarda yaşayan insanların büyük çoğunluğunun ciğerlerinin dörtte birini veya beşte birini kullandıklarını gösteriyor. Nefes egzersizinde amaç, akciğerin bütününü kullanmaktır. Nefes alma egzersizine başlamadan önce sağ avucunuzu göbeğinizin hemen altına, sol elinizi göğsünüzün üstüne koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın.

Ciğer kapasitenizi hayali olarak ikiye bölün ve `biir` , `ikii` diye içinizden sayarak ciğerinizin bütününü doldurun.... Kısa bir süre bekleyin, `bir-iki` diye sayarak, nefesinizi aldığınızın iki katı sürede boşaltın. Egzersizi bir kere daha tekrarlayıncaya kadar en az 4-5 normal nefes alın. Derin nefese devam edersiniz baş dönmesi olabilir. Gevşeme yöntemleri Gevşeme, bedeninizdeki gerilimden kurtulmayı sağlar. Yerinize iyice ve rahatça yerleşin. Gözlerinizi kapatın ve dikkatinizi önce kollarınıza, özellikle ellerinize çevirin.

Ellerinizi yumruk yapın ve bunu yaparken el ve kollarınızdaki gerilime dikkat edin. Şimdi her iki elinizi de bileklerden, parmak uçları tavanı gösterecek şekilde bükün. Ellerinizin üst kaslarını ve kolunuzun üst tarafını kasarak iyice gerin. Gerilimi hissedin. Ardından gevşeyin ve kollarınızı eski pozisyonuna getirin. Gerginlik ve gevşeme arasındaki farkı hissedin. Bu alıştırmaları kafa, boyun, omuz için de tekrarlayabilirsiniz. Kafanız için, alnınızı kırıştırın, gözlerinizi sıkıca kapayın, ağzınızı iyice açın ve dilinizi damağınıza doğru itin. Çenenizi kuvvetlice sıkın. Boyun egzersizinde, kafanızı geriye itin. Kafanızı göğsünüze değecekmiş gibi öne eğin. Kafanızı sağ omuzunuza doğru döndürün, ardından sol omzunuza doğru döndürün. Omuz egzersizlerinde ise omuzlarınızı kulaklarınıza çekecekmiş gibi yukarı çekin.

Kadınlar daha panik atak

Kadınlar daha panik atak

Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma Merkezi Gençlik Sorunları Psikoloğu Başpınar, `Panik atağın iş kalitesinde düşme, iş kaybı ve ilişkilerde bozulma gibi olumsuz sonuçları var` dedi.

Adnan Menderes Üniversitesi Araştırma Merkezi Gençlik Sorunları Psikoloğu Öğretim Üyesi Pınar Başpınar, panik atağın kadınlarda erkeklere oranla 2-3 kat fazla görüldüğünü bildirdi. Pınar Başpınar, panik bozukluğunun tekrarlayan, beklenmedik panik atakları ve ataklar arasındaki zamanlarda başka panik ataklara da neden olabileceğini söyledi. Başpınar, `Kişide sürekli bir kaygı duyma özelliği vardır. Panik atağın iş kalitesinde düşme, iş kaybı ve ilişkilerde bozulma gibi olumsuz sonuçları var` dedi. Panik atak hastalarının yüzde 20-40`ında alkol ve madde bağımlılığının görüldüğünü ifade eden Başpınar, şöyle devam etti: `Panik atağın kadınlarda görülme olasılığı, erkeklere oranla 2-3 kat fazladır. Genel nüfusta yaygınlığının yüzde 2-3 olduğu, başlangıç yaşının da 20-35 yaş arası olduğu tespit edilmiştir. Panik atak hastalarının yüzde 50`sinin yakınlarında da bu rahatsızlık görülmektedir. Stres dolu iş ve aile yaşantısı olanlarda bu hastalık genelde vardır. Panik atak yaşayan kişiler, bu yoğun ve sıkıntı veren duyumlar nedeni ile gerçek bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını düşünürler.`

Aile etkisi Çocukluk döneminde anne, baba sevgisinin kaybolmasının panik atak hastalığı ile ilişkili olduğunu vurgulayan Başpınar, `Sevgi kaybı, çocuğun yaptıkları, anne babaya uygun gelmediği zaman terkedilebileceği korkusu, hastalıkla ilişkinin temelini oluşturur` diye konuştu. Araştırmalarda, panik bozukluğu olan hastaların ailelerinin kendileri ile düşük derecede ilgilendiklerini, ancak çok fazla koruyucu olduklarını söylediklerini anlatan Psikolog Pınar Başpınar, boşanma, ölüm ve küçük yaşta anne ile babadan ayrılma yaşantıları olanlarda panik atağın daha fazla görüldüğünü kaydetti.

Hastalar panikte doktorlar öfkeli

Hastalar panikte doktorlar öfkeli

29.02.2008 Antidepresanların işe yaramadığını öne süren ‘araştırma’, doktorları zor durumda bıraktı. Medyanın süzgeci iyi çalışmayınca hastalar paniğe kapıldı, psikiyatrların telefonları susmuyor Depresyon ...

Antidepresanların işe yaramadığını öne süren ‘araştırma’, doktorları zor durumda bıraktı. Medyanın süzgeci iyi çalışmayınca hastalar paniğe kapıldı, psikiyatrların telefonları susmuyor
Depresyon tedavisinde önemli bir yer tutan antidepresanların şeker tabletinden farksız olduğunu iddia eden araştırma, Türk psikiyatrları öfkelendirdi.

Haberleri okuyuyup “İlacı kesmeli miyim?” diye soran hastaların telefonlarıyla baş edemeyen doktorlar, bu çalışmayı yeterli araştırmayı yapmadan yayınlayan basın kuruluşlarını da eleştirdi. Araştırma sonuçlarını yayınlamayan AkŞam’ı tebrik eden psikiyatrlar, bu tarz haberciliğin tedavileri olumsuz etkilediğine de dikkat çekti.

Türkiye’nin önemli psikiyatrlara “Antidepresanların şekerden farkı var mı?” diye sorduk!

Kesİnlİkle İŞe yarıyor
Prof. Dr. Sedat Özkan
(İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı)
Her gün onlarca hasta görüyorum ve onlara ilaç veriyorum, ‘antidepresanlar işe yaramıyor’ demek doğru değil. Depresyon hastaları yalnızca ruhsal değil, bedensel fonksiyonlarında da aksama yaşar. Depresyonda olduğunu bilmeyen hastalarım var. İlaç tedavilerinde bunların yüzde 80 oranında ortadan kalktığını görüyoruz. Biz bu ilaçları kullanmazsak intiharlar artar, kanser hastalarının hastalıkları ilerler.

8 HAFTA YETERli deĞİL
Doç. Dr. Oğuz
Karamustafaoğlu
(Şişli Etfal Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi)
Depresyon hastaları 6 ayda,
1 yılda tedavi edilebiliyor. Oysa bu tarz araştırma 8 hafta sürmüş. Bu kadar kısa sürede mümkün değil. Üstelik biz 1997’de İstanbul’da kimler intihar ediyor diye bir çalışma yapmıştık. Yeterli dozda verilmeyen hastalar intihar ediyor diye bir sonuç ortaya çıkmıştı. Bu tarz haberciliği de eleştirmek istiyorum. Danışmadan araştırmadan bunun yayınlanmasını doğru bulmuyorum.
HastalarI ölümden döndürü
Psikiyatrist Dr. Nihat Kaya
(www.depam.com yöneticisi)
İlaç kesilirse intiharlar artar. Biz Antidepresan ilaçlar hayata küsmüş, intihar eşiğine gelmiş, takıntı, evhamlardan dolayı cinsel yaşamları sıfırlanmış insanları yüzde 70-80 civarında tedavi ediyor. Ağır depresyonlarda yüzde 15 oranında intihar riski vardır. Bu insanları ilaca karşı soğutursanız intihar riskini artırırsınız. Bu haberlerden dolayı ilacını kestiği için birisi intihar ederse sorumluluğunu kim alacak?

İNTİHARI ÖNLÜYOR
Prof. Dr. Nesrin Dilbaz(Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Psikiyatri Klinik
Şefi)
Etkisiz olduğunu kabul etmiyorum. Bu araştırmanın sonuçları da beni ilgilendirmiyor. 20 yıllık deneyimim, ilaç tedavisinin yararlı olduğunu ortaya çıkardı. İntiharı düşünen, gerçekten yaşamak istemeyen insanlarda büyük faydaları var. Şeker diye düşünmek çok yanlış. Paniğe kapılmak gereksiz.

SORUMSUZ HABERCİLİK
Doç. Dr. M. Özkan Pektaş
(Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Anatolia Klinikleri Şef Yardımcısı)
Haber infial yarattı. Birçok hastamız etkilendi, çok yoğun telefonlar geliyor. Bu tarz habercilik doğru değil. Araştırmanın içeriğinde ve tekniğinde çok ciddi yanlışlıklar var. Depresyon bir okyanus. Dünyada iki numaralı sağlık problemi. Depresyon teşhisini koyabilmeniz için hastanın çok ciddi araştırılması gerekiyor. Bu tip ilaçlardan çok iyi sonuç alıyoruz. İntihar etkisi hissettiğimiz hastalarda çok olumlu düzelmeler görüyoruz. İnsanın hayata bağlılığını sağlayan hekimdir. Böyle bir yarar görmesek ilaç vermeyiz. Hastaların ilaçlara devam etmesi gerekiyor.

‘İlaçlara devam edin’
Hastalarımız bize güvensin, ilaçlara mutlaka devam etsin diyen Türk psikiyatrlar, ilaç tedavisinden gördükleri yararları ise şöyle anlattı:
100 ağır depresyon hastasının 15’i intihara teşebbüs eder. İntiharı düşünen, yaşamdan vazgeçme isteği çok güçlü olan hastaları hayata döndürüyoruz.
Hastalığı hafif veya orta düzeyde yaşayan hastalarda antidepresan kullanılmadığında ağır depresyona meyil yaşanabiliyor. Bu sürecin sonucu yine intihar demek. İlaçlar bunu engelliyor.
Obsesif (takıntılı) kişilerin yaşadıkları sıkıntıları daha rahat atlatmalarını ve hastalıklarının ağırlaşmamalarını sağlıyoruz. Bu, onların sosyalleşmelerinin önündeki engelleri ortadan kaldırıyor.
Sokakta kriz geçiririm korkusuyla evden dışarı adımını atamayan panik atak hastaları var. Onların toplumla kaynaşmasını sağlıyoruz.

İLAÇ FİRMALARI: 12 BİN KİŞİDE TEST EDİYORUZ
Eli Lilly: Çalışmaya konu olan antidepresan ilaçları 125’ten fazla ülkede ruhsat otoriteleri tarafından onaylanıyor. Ayrıca ilacın gelişim aşamasında ve piyasaya verilmesinden sonra 12 binden fazla hasta üzerinde klinik araştırma yapılıyor. Yayınlanan haberlerin hastalar üzerindeki etkileri de düşünülerek, depresyon hastalarının tedavilerini mutlaka hekim kontrolüyle sürdürmesi desteklenmelidir.

GlaxoSmithKline: Bu çalışma, depresyon hastalarına ve ailelerine gerçek yaşamlarında antidepresan tedavilerinin sağladığı pozitif faydaları göz ardı etmektedir. Oysa bu hastaların tedaviden elde ettiği olumlu sonuçlar klinik çalışmalarda da gözlemlenmektedir.

Türkan Yılmazer

Panik Atağın 13 belirtisi, 9 özelliği

Panik Atağın 13 belirtisi, 9 özelliği
her geçen gün daha çok insanı pençesine alarak gündemden düşmeyen bir hastalık olan panik atak aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan bir özelliğe sahiptir. İşte Panik Atak hastalığının 13 belirtisi:
Yazı boyutunu büyütmek için
Toplum genelinde insanların yüzde kaçı hayatından memnun ve mutlu konulu bir araştırma yapılsa sonuç çok iç açıcı olmaz herhalde…
Hayatın zorlukları yaşanan olumsuzluklar insanları bazen savunmasız ve güçsüz bırakabiliyor. Bu dönemi zaman zaman hepimiz yaşamışızdır, yaşamaya da devam ediyoruz. Böylesi durumlarda insanlar depresyon geçirebiliyor ya da farklı psikolojik hastalıklara yakalanabiliyorlar. Ne yazık ki birçok insanın hayatını zorlaştıran ve son günlerde sıkça duymaya başladığımız panikatak da bu hastalıklardan biri…
Uzmanların mutlaka tedavi edilmeli görüşünde olduğu hastalık konusunda Psikiyatr Erdoğan Özmen, (91,8) İstanbul`un Sesi radyosunda Pazar hariç her sabah 07.00–10.00 saatleri arasında yayınlanan İstanbul`da Sabah programında Sevil Orhanlı Güngör`ün soruları yanıtladı.
Sayın Özmen Panikatak nedir?
Panik atak, başta panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görüle yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir. Panik atak aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan bir özelliğe sahiptir.
Panik atağın belirtileri nelerdir?
1- Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında artma olması
2- Terleme
3- Titreme yada sarsılma
4- Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları
5- Soluğun kesilmesi
6- Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
7- Bulantı ya da karın ağrısı
8- Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9- Derealizasyon (gerçek dışılık duygular) ya da deparsonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Paresteziler (uyuşma ya da karıncalaşma duyumları)
13- Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları
Panik atak ile ilgili bilinmesi gereken gerçekler nelerdir?
Panik bozukluğu bir kalp rahatsızlığı değildir.
1- Panik bozukluğu ölüme yol açan bir hastalık değildir.
2- Panik bozukluğu bir akıl hastalığı değildir.
3- Panik atağı sırasında insanların öldüklerine, delirdiklerine ya da kontrol dışı davranışlarda bulunduklarına ilişkin hiçbir tıbbi bilgi yoktur.
4- Panik atak insanı hem duygusal yönde hem de bedensel anlamda aşırı derecede zorlayan bir yaşantıdır fakat bunu yaşayan bilir ve dışarıdan anlaşılmaz.
5- Panik atak sırsında yaşanan nefes alma sorununu aşmak için yapılan en büyük hata hızlı nefes alıp vermektir. Oysa o daha yorucudur, yapılması gereken derin ve sakin nefes almaktır.
6- Atak geçireceğim diye dışarı çıkmaktan, kalabalık yerlere gitmekten korkmayınız. Bu konudaki temel davranışınız hastalıktan önce neleri yapabilmekteyseniz onları yapmayı sürdürmek olacaktır.
7- İlaç tedavisi panik atakları azaltmak için etkilidir ama sadece ilaç yeterli değildir. Bunun yanında eğer psikoterapi alırsanız sorunla başa çıkmayı öğrenmiş olursunuz.
8- Tedavi içerisinde bile atakları yaşamaya devam edebilirsiniz, ama nasıl engelleyebileceğinizi öğrenmiş olduğunuzdan daha hafif atlatacaksınızdır.
9- Atak başladığında belirtilerin en yoğun yaşandığı süre 10 dakikadır. Sağlık kuruluşlarına gitmeye çalışsanız bile vardığınızda geçmiş olacaktır. Unutmayın fizyolojik değil psikolojik bir rahatsızlıktır.
Panik atak hastalığının tedavisi mümkün müdür?
Panik atak tedavisi mümkün bir hastalıktır. Hastaya önce hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir. Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkarabilmektedir.
Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az 10 doktora gittiğini göstermektedir. Birçok defa tam sağlık denetimi ve gerksiz birçok ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır.
Sadece psikiyatrsitler tarafından tedavi ve dönem dönem ilaç kıullanılmasınıda gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir. Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir.
Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır.

Panik Atak Diyabeti Azdırıyor

Panik Atak Diyabeti Azdırıyor

Amerika’da yapılan yeni bir araştırmada, panik ataklar krizlerinin şeker hastalığı ile mücadelede kişiyi daha güçsüz yaptığı, hastalığın kontrolünün ele geçirilemediği ve komplikasyonların arttığı ortaya çıktı.Daha önce depresyonun diyabete olan etkisini de araştırmış olan Seattle merkezli Group Health Cooperative araştırmacılarından Evette Ludman; ‘’Panik atak ve depresyon genelde birlikte görüldüğü için daha önceki araştırmamızda tek başına panik atakların şeker hastlığına olan etkilerinden emin olamamıştık. Fakat artık açıkça ortaya çıkmıştır.’’ şeklinde konuştu.Yapılan çalışmada Ludman ve ekibi tam 4400 şeker hastasını inceledi.

Araştırma ışığında panik atak yaşayan ve bunun sosyal hayatlarını etkileyen 193 hastanın (%4.4) olduğu saptandı. Bu 193 hastanın yarısından fazlasında ise (%55.4) aynı zamanda depresyon bulgularına da rastlandı. Panik atak hastalarında HbA1c ismi verilen glikolize hemoglobin değerleri ortalama düzeyde çıkarken, panik atak olmayan diyabet hastalarında bu oran 7.7 olarak saptandı. Tedavide uygulanması amaçlanan en genel hedef genelde bu oranı 7.0’nin altına çekmektir.Bunlara ilave olarak panik atak hastalarında diyabet semptomlarının ortalama 4.2’si gözlenirken diğer hastalarda bu semptomlar ortalama 2.4 olarak hesaplandı.

Araştırmanın ortaya çıkardığı bir diğer sonuçta da bu hastalar tedaviden panik ataklar kişinin diyabet hastalığı tedavisinde kendi kendine bakım sürecini olumsuz etkilemektedir. Doktorlar diyabet hastalarında panik atak ve depresyon belirtilerini araştırıp yaşam kalitelerini daha yukarı çekmelidir.Bu çalışmaya General Hospital Psychiatry'nin Kasım ayı sayısında yer verilmiştir.

Her 4 Amerikalıdan biri, her 100 Türk`ten 4`ü panik atak

Her 4 Amerikalıdan biri, her 100 Türk`ten 4`ü...


Psikolog Ceyda Subaşı, son yıllarda panik atak hastalığına yakalananların sayısında hızlı bir artış yaşandığını, yapılan araştırmalarda ABD`de her 4 kişiden 1`inde, Türkiye`de ise her 100 kişiden 4`ünde panik atak hastalığı görüldüğünü söyledi.

Psikolog Ceyda Subaşı, panik atak hastalığının çağın yeni hastalığı olduğunu ve gün geçtikçe arttığını ifade etti. Panik atağın kişide beklenmedik dönemlerde ortaya çıkan, ani fiziksel belirtilerin yaşandığı, kişiyi bir anda en uç sınıra götürebilen bir psikolojik sendrom olduğunu kaydeden Subaşı, `Kişinin hiç beklemediği bir anda hayatının içerisine girebilen, en mutlu ya da keyifsiz gününde başlayabilen bir sendromdur. Bu nedenle de korkutucudur. Kişi adını koymakta zorlanır ilk başlarda. Genelde acil serviste biten ilk ataktan sonra kişi tahlil ve ölçümler yaptırır. Yaşadığı korkunç bir olaydır. Neredeyse ölüme yaklaşmıştır, ancak tüm tahliller normal değerleri göstermektedir. Sıradan bir gün içerisinde bir anda başlayan bir durum olduğu için kimi nerede, nasıl yakalayacağı belirsizdir. Zaten hastayı ileride de zorlayan bu ikinci kısmıdır. Nerede nasıl yaşayacağını bilemediği için hastanın üzerindeki baskı artar` dedi. Panik atak hastalığının belirtilerinin diğer hastalıklara benzediğine dikkat çeken Subaşı, `Genel fiziksel belirtiler kişiye özgü farklılık gösterebilir. Genelde ilk atakta kalp krizi benzetmesi çok görülür. Çok şiddetli bir kalp atımı, sanki kalbiniz yerinden fırlayacakmış gibi, buna eşlik eden beyinde uğultu, basınç, sanki tansiyonu çok yükselmiş gibi bir his. Bu arada düşüncelerde değişim gözlenir, kişide ölüm korkusu ve `sonum geldi` düşünceleri gelişir. Bazen nefes düzensizliğiyle başlar, nöbet şiddetlenir, dilinizin boğazınıza kaçtığını düşünür nefes alamaz hale gelirsiniz. Bayılma hissi, acil yardım arama ve yine ölüm korkusu hissedebilirsiniz.

Belirtiler çoğu kez korkulan bir hastalığın taklididir. Kişinin yaşadığı tüm belirtiler kalp krizi, felç geçirme, mide kanaması, beyin kanaması gibi korkulan bir rahatsızlığı andırır ve kişi gerçekten bu şikayetle acil müdahale altına alınır` diye konuştu. Panik atakta görülen fiziksel değişiklileri de anlatan Subaşı, şunları kaydetti: `Panik atak hastalığına yakalananlarda ilk önce mideye bir şey çöküyor hissi, avuç içlerinde terleme, her tarafta sıcaklık hissetme, hızlı ve şiddetli kalp atışları, ellerde titreme, diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik, iç titremesi, titreme duygusu, ağız kuruluğu, boğazda yumruk hissi, göğüste basınç, hızlı nefes alıp verme, bulantı veya ishal, baş dönmesi, sersemlik, göz kararması, gerçek dışılık hissi, açık olarak düşünememe, bulanık görme, kısmen felce uğramışlık duygusu, ayrılma ya da hayal gibi hareket etme duygusu, çarpıntılar veya düzensiz kalp atışları, ellerde, ayaklarda ve yüzde karıncalanma, göğüs ağrısı, bayılma hissi, midede titreme, heyecan, soğuk ve ıslak eller gibi değişiklikler görülür. Bu değişiklikleri yaşayanların mutlaka en yakın hastaneye başvurmaları gerekir.

` `HASTANIN KATILIMI DA SAĞLANDIĞINDA 4-6 AY İÇİNDE İYİLEŞME ŞANSI YÜZDE 95`DİR`

Hastalığın diğer hastalıklardan ayırt edilmesi ve tedavisi hakkında da bilgiler veren Subaşı, `Panik atağı, gündelik kaygı sendromlarından, ani sıkıntı hissinden veya bir sefer yaşanan kısa nöbetlerden ayırt etmek lazımdır. Özellikle son yıllarda toplum içerisinde neredeyse her sıkıntı, her belirti `panik atak hastasıyım` olarak yorumlanır hale gelmiştir. Bu nedenle hastalığı doğru saptamak önemlidir. Atakların sıklaşması, diğer düşünce ve duygusal tepkileri de beraber getirmesi gerekmektedir. Bir kez yaşanan bir sıkıntıya hemen panik atak diye bakmak yanlıştır. Zaten panik atakta önemli olan ilk ataklar değil, kişinin ataklara dair duyduğu beklenti ve bu beklenti nedeniyle sürekli benzer ortamlardan kaçınma isteğidir. Çünkü birey yaşadığı sıkıntının fiziksel olduğunu düşünür, hastaneye gider, birçok tahlil, test bazen ameliyata varan dönemler geçirir. Ancak halen net bir bulgu bulunmaz.

Bu sefer belirsizlik kişiyi sıkıntıya sokar. Gizli bir hastalığı olduğunu düşünmeye başlar. Psikolojik olduğunu keşfetmesi zaman alır. Panik hastalarının çoğunluğu psikiyatri dışı hekimlere başvurmaktadır. Görülen belirtiler otonomik ve fiziksel belirtiler olduğunda kalp hastalığı görünümü verebilmektedir. İlk başvurular bu yüzden dahili branşlar olmaktadır. Tedavi her birey için ayrı ayrı değerlendirilmektedir Öncelikle ilaç desteği ve eş zamanlı psikoterapi ilk önerilecek tedavi yöntemidir. Alternatif tedavilerden kaçınılmalı, mutlaka uzmanın önereceği ilaçlar kullanılmalıdır.

Tedaviye hastanın katılımı da sağlandığında 4-6 ay içinde tümüyle iyileşme şansı yüzde 95`dir. Hasta, hastalığı yenmesini öğrenmediyse nüksetme riski hep vardır. Panik atağı iyi tanımak, tedaviden kaçınmamak, tedavi için doğru adresi bulmak önemlidir` şeklinde konuştu. Panik atağın, gittikçe popüler anlamda yayılan bir rahatsızlık haline geldiğini ifade eden Subaşı, `Bunun nedeni giderek yaygınlaşması, toplum sağlığını tehdit eder boyuta ulaşmasıdır. Yakın zamanda yapılan bir araştırma sonucuna göre ABD`de her 4 kişiden 1`inin panik atak geçirdiği belirlenmiştir.

Ülkemizde de her 100 kişiden 4`ünün tedavi gerektirecek düzeyde panik atak problemiyle karşı karşıya olduğu sanılmaktadır. Her 100 kişiden 10`u da panik atak için sırada beklemektedir` dedi. Panik atağın belirli bir yaş ve cinsiyet grubuyla sınırlı olmadığını, ancak kadınlarda erkeklere oranla daha sık gözlendiğini ifade eden Subaşı, şöyle devam etti: `Panik bozukluğu her yaşta başlayabilir. En sık 20-30 yaş arasında başlar, yaş ilerledikçe başlama oranı düşer. Şehir yaşamında, kırsal bölgelere göre daha sık görülmektedir. Ekonomik durumdan çok sık ekonomik sıkıntı yaşamaya bağlanabilir. Evli insanlarda, dul ya da boşanmış insanlara göre daha az görülmektedir. Panik atak, kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. Panik atak tanılı hastaların yüzde 75-80`i kadındır. Panik atağın bu kadar popüler olması, bu yaygınlığı ve korkutucu belirtilerinden olsa gerek.`

Panik AtK Tedavisinde Temel ilkeler

Tedavide temel ilkeler

• Antidepresanların bir kısmı eski kuşak ilaçlardır. (Anafranil, tofranil, ludiomil, insidon, laroxyl, tolvon... gibi ) Yeni kuşak ,ilaçlar ( efexör, seroxat, cipram, remeron, prozac, lustral, serzone, faverin, gibi.. ) Bu ilaçların içinde paniğe iyi gelen 4-5 ‘i geçmez. Hekimin yaptığı muayene ve tecrübesi sonuca en uygun ilaç seçilir.Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir. İlaçların bir kısmı ( eski kuşak ) başlangıçta belirtileri arttırabilir, ağız kuruluğu, sıcaklık hissi, terleme, kiloartışı, kabızlık, cinsel problemler yapabilir. Yeni kuşakta bulantı,titreme,cinsek problemler, kilo artışı gibi yan etkileri olabilir.Bunlar kalıcı değildir.Bir süre sonra azalabilirler. Panik bozuklukta ilaç tedavisinin en aşağı bir buçuk yıl olması gerekir.
• Hekim önerisi dışında kesinlikle ilaç almamak gerekir.
• Panik belirtileri düzelir düzelmez ilaçları ne azaltmak nede kesmek gerekir.Yoksa kısa sürede tekrarlar. Yardımcı ilaçlar yeşil reçeteye tabi olanlar ( Xanax, diazem,nervium benzeri ilaçlar.) Ve bazı kalp-tansiyon ve mide ilaçlarıdır. Bunların kısa süreli kullanılması gerekir.
• Başka hastalıklarınız nedeniyle ilaç alacaksanız doktorunuza danışın.
• İlaçlar zamanla iştahınızı arttırır.özellikle -tatlıya- karşı dayanılmaz istek olur. Bunun için tedbir alın bol su için, meyve ağırlıklı beslenin.

Panikatak hastalarına öneriler


Bu önerilere kulak verin!

1- Hastalık hakkında doktorunuzdan ve yayınlardan çok iyi bilgi alın. Temel Kural:"Düşmanını Tanı" Sana ne yapıp ne yapamayacağını bil!

2- Dahili,fiziksel muayeneler ve tahlillerde hiçbir şey yoksa;bir daha tahlil yaptırmayın ve dahili muayeneye gitmeyin.

3- Her hastanın tedavi süresi,onun kişiliğine durumuna bağlı olduğundan tedavi süresini bilin ve bu süreyi en verimli bir şekilde kullanın.

4- Yakınlarınızıda doktorla görüştürün.Hastalığın sizin elinizde ve iradenizde olmadığını öğrensinler ve size"yüklenmesinler"

5-Umudunuzu ve kendinize olan güveninizi hiçbir zaman yitirmeyin."Başaracağım,bu hastalığı yeneceğim ve yaşama sımsıkı sarılacağım. Kendime inanıyorum ve güveniyorum!" telkinini sık sık yenileyin.

6- Mümkünse her gün yarım saat yürüyüş yapın.

7- Her gün duş alın

8- Yüzme imkanınız varsa yüzün

9- Yılda iki kez tatil yapın.

10- Çözemediğiniz ve sizinle direkt ilişkisi olmayan sorunlarda üzülmeyin. "Kulak arkası edin."

11- Seks yaşamınızı canlandırın, fanteziler üretin.

Panik atakta en çok sorulan sorular ve cevaplar 3

Panik atakta en çok sorulan sorular ve cevapları:


- Spor paniği arttırır mı ? - HAYIR ( faydası vardır )

- Seks yapabilir miyim ? - EVET

- Panik geldiğinde acile gideyim mi ? - HAYIR ( Daha önceki nöbetler nasıl geçtiyse bu nöbet de geçecek )

- Panik, depresyonla beraber olur mu ? - EVET

- Panik anında boğazım düğümleniyor, tıkanıyorum. Nefessiz kalıp ölebilirmiyim. - HAYIR

- İlaçla beraber alkol alınır mı? - HAYIR,- İlaçlar bağımlılık yapar mı? Hayat boyu kullanmam gerekir mi? - HAYIR

- Panikten dolayı işimi değiştirip,veya bırakayım mı? - HAYIR Kesinlikle işinizi bırakmayın ve değiştirmeyin.

- İlaçlar, yiyecekler, içecekler boğazımı tıkar mı? Boğulur muyum? - HAYIR

- Bana büyü yapılmış veya ‘cin' çarpmış olabilir mi? Paniğin bunlarla hiçbir ilişkisi yoktur kesinlikle hocalara,büyücülere,medyumlara, biyoenerjiyle uğraşanlara gitmeyin.

Panik atakta en çok sorulan sorular ve cevaplar 2

Panik atakta en çok sorulan sorular ve cevapları:

- Panik Tekrarlar mı ? Biyolojik, Sosyo-kültürel-ekonomik ve psikolojik şartlar müsaitse her hastalık gibi panikte tekrarlayabilir.Fakat ciddi uzun süreli bir tedavi ile tekrar riski azalır. Ayrıca tekrarlayacaksa çok hafif tekrarlar. Kontrol edilebilir seviyede olur.Bazen doktora bile ihtiyaç duyulmaz. Tedavide paniği kontrol altına almak ve onu tanımak ne yapıp-yapamayacağını bilmek önemlidir.

- Panik şizofreniye çevirir mi? - HAYIR

- Alkol alarak paniği yenebilir miyim ? - HAYIR ( zamanla artar ve bağımlılık gelişir.)

- Kendimi dine inanca versem geçer mi ? - Paniğin inançsızlık ve ibadetsizlikle ilgisi yoktur; "inançlı" insanlarda'da panik yaşanır.

- Yanımda ilaç, adres ve telefonlar, su, bisküvi, tansiyon aleti vs.. taşıyorum. Olmayınca yola çıkamıyorum bir şey olur mu? Bağlanma , garantiye alma ihtiyacından yola çıkıyorsunuz.Tedavi ile yavaş yavaş bu bağlanma nesnelerinden kurtulmak,özgür ve özgüvene dayalı " sahaya" çıkmanız mümkün.

Panik atakta en çok sorulan sorular ve cevaplar


Panik atakta en çok sorulan sorular ve cevapları:

Panik atak kalp krizine yol açar mı ? - HAYIR

- Panik felce yol açar mı ? - HAYIR

- Panik anında ölebilir miyim? - HAYIR

- Panik anında kendimi, kontrolümü yitirir kendime ve çevreme zarar verebilir miyim ? - HAYIR

- Panik atak bayılmaya sebep olur mu ? - HAYIR

- Deliliğe yol açar mı ? - HAYIR

- Uçakta panik atak gelirse ölür müyüm ?

- HAYIR - Tedavisi var mıdır?

- EVET- İlaç beyni nasıl etkiler, düşünceyi ve davranışı nasıl değiştirir? Beyindeki " alarm" sistemindeki hassasiyeti giderir. Bozulan dengeleri düzenleyerek aşırı bedensel duyum ve belirtileri yok eder! Aklımız beynimizden uzaklaşmaya başlar ve yaşamın diğer yanlarını tekrar görmeye algılamaya başlarız. Zamanla paniği unutur hale geliriz.

Panikatakta tedavide temel ilkeler

Tedavide temel ilkeler

• Panik atakları ortadan kaldırma
• Sürekli atak yaşayacağım diye bunaltı, kaygı yaşamayı önlemek.
• Panik atak korkusuyla yapılmayan davranışların yapılır hale gelmesi ( tek başına yola çıkabilmek, kapalı mekanlara girebilmek, yalnız kalabilmek gibi... )
• Panikle birlikte görülebilen diğer bedensel ve psikolojik sorunları gidermek
• Zamanla paniği önemsemeyecek ve unutacak seviyeye gelmek
• Panikten dolayı bozulan aile , iş-sosyal yaşamın eskisi gibi normalleşmesi.
• Hiç bir panik belirtisi ve davranışı olmadığı halde tedaviye bir süre daha devam ettirmek.
• Hasta-hekim arasında çok iyi bir iletişim olmalı. Hasta hekimine her an ulaşabilmeli.
• Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler yatıştırıcılar, bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır.

Panik atak sırasında neler olur?

Panik atak sırasında neler olur?

Birdenbire, nedensiz ve yoğun bir korku ile huzursuzluk duygusu ortaya çıkar. 10 dakika içinde en yüksek düzeyine ulaşan bu yoğun gerginlik haline;


• Çarpıntı,
• Kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında artma olması,
• Terleme, titreme ya da sarsılma,
• Soluğun kesilmesi, göğüs ağrısı ya da sıkıntı hissi,
• Bulantı ya da karın ağrısı,
• Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma,
• Gerçek dışılık duyguları ya da benliğinden ayrılmış olma,
• Kontrolünü yitireceği ya da çıldıracağı korkusu,
• Ölüm korkusu,
• Uyuşma yada karıncalanma duyumları, üşüme, ürperme ya da ateş basması gibi bedensel belirtilerin en az dördünün eşlik etmesi gerekir. Bedensel belirtilerin bir kısmı sık nefes alıp vermeye bağlı.Ek olarak; plan yapma, düşünme gibi yetiler geçici olarak yitirilebilir. Panik atağı genellikle 10-30 dakika sürer, ender olarak bir saate uzar. Panik atakları gece uykuda da gelebilir. Kişi büyük bir korkuyla uykudan uyanır. Bu olayı sık olarak yaşayanlar uykuya dalamazlar hatta uyumamaya çabalarlar.

Panik Atağı Ne Tetikler?

Ne tetikler?

Stres verici yaşam olayları
Hastalar genellikle ilk panik atağını stres verici yaşam olaylarının ertesinde yaşarlar. Hastaların yaşam biçimlerini değiştiren bazı olaylar (bir yerden taşınmak, yakın ölümü, eş ya da sevgiliden ayrılmak) tetikleyici olabiliyor.

Erken dönem yitimleri
Erken çocukluk dönemlerindeki kayıpların (ebeveynlerin ayrılması, boşanması ya da ölümü vb) panik bozukluğu olan hastalarda daha fazla görüldüğü bildiriliyor. Ayrılma anksiyetesi ve okul fobisiErken dönemde yaşanan ayrılık anksiyetesinin panik ve agorafobi gelişiminde rolü olduğu ileri sürülüyor.

Ebeveyn özellikleri
Yapılan çalışmalarda panik bozukluğunda bulgular ailesel olma özeliğini kısmen genetik geçişle olduğunu göstermekle birlikte sosyal çevrenin de önemli etkisi olduğu anlaşıldı.

Kişilik özellikleri
Panik hastalarında sıklıkla bağımlılık, kendini öne sürememe, güvensizlik ve obsesyonel olma gibi kişilik özelliklerine rastlanır.

Panik Atakta Kimler risk altında?


Kimler risk altında?

• 50 yaş altında olanlar,

• Kadınlar,

• Ayrılmış, boşanmış ya da dullar,

• Eğitim düzeyi düşük olanlar,

• Yakın geçmişte ayrılık anksiyetesi, yakın yitimi yaşayanlar

• Çocuklukta cinsel tacize uğrayanlar,

• Ailede yükümlülüğü fazla olanlar,

• Kentte yaşayanlar panik atak yönünden daha fazla risk taşırlar.

Nedir bu panik atak?

Nedir bu panik atak?


• Panik atak en kısa ve öz tabiri ile ani olarak ortaya çıkan endişe - kaygı nöbeti. Bu endişe ve kaygı nöbeti kişinin vücudunda bazı fiziksel belirtilerle kendini gösterir, bu yüzden de çoğu zaman kişide yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaratır.
• Bu yoğun korku duygusu içinde kişi, çok kötü birşey olacağını, onun için sonun geldiğini, öleceğini veya kalp krizi geçireceğini düşünür.
• Bu şekilde yoğun bir korku içinde olan kişi doğal olarak o ortamdan kaçmak, uzaklaşmak ister, yardım alabileceği bir sağlık kuruluşuna gitmek ister.
• Çoğu zaman gidilen bir hastanede veya acil serviste herhangi bir girişimde bulunmaksızın bu belirtiler geçer ve kişi kendini iyi hisseder.

13 Haziran 2008 Cuma

Sağa Çektim Bekliyorum...

Bu birmail grubunda paylaşılan bir yazıydı. Beni oldukça etkilediği için benzer sorunları yaşayan, şizofreni hastalığı ailesine etki etmiş kişiler varsa beğeneceklerdir diye düşünüyorum. Şizofreni hastaları insanları korkutuyor genelde ama bu yazı bir çok kişinin düşüncesini değiştirebilir. En azından onların bir deli olarak görülmesini engelleyebiliriz. Onlar deli olmaktan çok duyarlılar bence.. Deli sözcüğünü kullanmakta bile çekindim açıkcası ama anlatmak istediğim anlaşılmıştır heralde..


Sağa çektim bekliyorum... Bir genç şizofren hasta..)


Şizofreni, zihin bölünmesi anlamına gelen bir hastalıktı.

Biyolojik ve genetik faktörlerin yanısıra, özellikle eğitimde tutarsızlık, verilen çelişkili mesajlar yahut belirsiz, anlamsız, korkutucu olaylar ruhsal dünyada bir parçalanmaya yol açabiliyor, bu da sonunda gerçeklerden tamamen kopmayı ve bir hayal dünyasında

yaşamayı netice verebiliyordu.

Bu delikanlı o noktaya gelene dek neler yaşamıştı kimbilir?

"Ben iyiyim doktor abi, ben iyiyim, hiçbir şeyim yok. Sağa çektim, bekliyorum." Böyle demişti Hüseyin, daha odaya ilk girişinde. Onsekiz yaşındaydı. Şizofreni hastasıydı. Gözlerinde hayalet görmüşçesine bir korku ile hiçbir şey görmüyormuş gibi boş bir bakış yer değiştiriyordu. Çocuk gibiydi tavırları.

Büyümeyi reddetmiş, zamanı geri çevirip küçük bir çocuğun o problemsiz, saf dünyasına dönmüştü sanki. Artık mücadeleyi bırakmış, dış dünyaya kapılarını kapatmıştı. Kendisine ait bilinmez bir dünyadaydı. Neyi neden yaptığını, ne zaman ne yapacağını kestiremiyordu ailesi. İnsanlardan kaçıyor, bazen kendi kendine birşeyler konuşup gülüyordu. Ama, gariptir, halinden memnun görünüyordu. Ve yerli yersiz aynı sözü tekrarlayıp duruyordu: "İyiyim ben, iyiyim. Sağa çektim, bekliyorum."

Şizofreni, zihin bölünmesi anlamına gelen bir hastalıktı. Biyolojik ve genetik faktörlerin yanısıra, özellikle eğitimde tutarsızlık, verilen çelişkili mesajlar yahut belirsiz, anlamsız, korkutucu olaylar ruhsal dünyada bir parçalanmaya yol açabiliyor, bu da sonunda gerçeklerden tamamen kopmayı ve bir hayal dünyasında yaşamayı netice verebiliyordu. Bu noktaya gelene dek neler yaşamıştı kimbilir?

Çocukluğundan ilk hatırladığı, babasından yediği bir tokattı. Oyundan eve biraz geç gelmiş, evdekiler onu çok merak etmişlerdi. "Geldim işte, sevinin" dercesine masum bir neşeyle yüzüne baktığı babasının öfke dolu bakışları, yediği tokat esnasında gördüğü yıldızlara karışmıştı. Neye sinirlenmişti babası, bilemedi. Çok korktu ve yatağına gidip ağladı.

Babasının ?asabi? olduğunu, bazen işten gergin geldiğini, o yüzden ufak şeylere sinirlendiğini, ?aslında iyi bir insan? olduğunu zamanla annesinden öğrenmişti. İyi de, kendisinin ne kabahati vardı ki? Hem babası ?Sizin için çalışıyorum, ablanın ve senin geleceğiniz için yoruluyorum? demiyor muydu? Bizim için çalışıp yorulduğu ve sinirleri bozulduğu için bizi dövmesi nasıl işti? Bizden intikam mı alıyordu yoksa? Neden ki?

Bazen ?aslan oğlum, akıllı oğlum? derdi babası kendisine, bazen de ?salak, haylaz!? Ne zaman nasıl tepki alacağını bilemiyor, güvensizlik içini kemiriyordu. Babasına bile güvenemeyecekse, bu dünyada kime güvenebilirdi ki?

Annesi, babasının aksine, çok şefkatliydi. Bir o kadar da evhamlı. Devamlı peşinde dolaşır, ?Hasta olacaksın? der, başka şey demezdi. Bu aşırı ilgiden boğulacak gibi oluyordu bazen. Ama seviyordu kendisini ve dövmüyordu ya; yetebilirdi bu. Bu sevgi uğruna bazen kişiliğini feda etmesi gerekiyordu ama, olsundu. Hep sevildiğini bilmek güven vericiydi zira. Ama hayır; maalesef her zaman sevmiyordu annesi onu. Uslu olduğu zamanlarda geçerliydi bu sevgi. Şartlı bir sevgiydi yani. Annesinin hoşlanmadığı birşey yaptığında ?Seni doğuracağıma taş doğursaydım? sözünü sık sık duydu. Bir gün dayanamayıp ?Acaba benim gerçek anne-babam siz değil misiniz?? sorusunu sorduğunda, annesi öfkeli gözlerle ?Saçmalama salak!? diye bağırdı. Bu cevap acaba ne anlama geliyordu?

Bazen annesiyle babası kavga ederlerdi. Daha doğrusu, öyle hissediyordu. İçeriden bağırışlar gelir, yanlarına gidince susarlardı. Birşey yokmuş gibi davranırlardı. Ama evde birkaç gün sessiz bir gerginlik olurdu. İçini dağlardı bu gergin dönemler. Neydi problem, anlayamadı hiç. Neden anlatmazlardı ki? Problem varsa söylesinler, yoksa güzel güzel sohbet etsinlerdi. Böylesi daha mi iyiydi sanki? Suratsız bir çocuk olmuştu artık.

Evlerine bir misafir geldiğinde ise, keyfi biraz yerine gelirdi. Anne baba ne kadar gergin de olsalar misafirin yanında gülümserlerdi çünkü. Yalancıktan da olsa onları öyle mutlu, kibar, konuşkan görmek hoşuna gidiyordu. Hoşuna gidiyordu da, neden biz bize iken böyle davranmıyorlardı ki? Biz komşulardan daha mı değersizdik?

Saflık derecesindeki patavatsızlığı misafirliklerde başına dert oldu. Anne-babasının evde ?keltoş? dedikleri komşu evlerine misafir olduğu bir gün ona ?keltoş? diye seslenince buz gibi bir hava esmişti. Ablası çimdikledi. Yanlış mı söylemişti adını yoksa? Adı bu değil miydi? Niye öyle diyorlardı o zaman?

Gelen giden arttıkça, çelişkiler de artıyordu. ?Yine mi o gıcık tipler geliyor?/Aman efendim ne iyi oldu da geldiniz?? ?O Ayten de çok saçmalıyor canım/Haklısın Aytenciğim, naaparsın?? ?Keşke evde yok deseydin oğlum/İnanın çok özlemiştik.?

Bir kenara çekilmiş, sessizce izliyordu çoğunlukla. Bu karmaşık oyunun kuralı acaba neydi?

İlkokula başlayışını, evdeki sıkıntılardan kaçış olarak, sevinçle karşılamıştı. Ama siyah önlükler, anlamsız kısıtlamalar olmasa daha iyi olurdu. Hele bazen bayat nutuklar atıp bazen de öfkeyle bağıran asık suratlı öğretmenler olmasa çok da güzel olabilirdi. Nutuklarda başka konuşuyorlardı, koridorlarda başka. ?Gelecek sizin elinizde/Siz haylazsınız!? ?Okuyup büyük adam olacaksınız/Adam olmazsınız siz!? "Bu ülkenin umudu sizlerde/Sizi her gün dövmek lazım!" "Atatürk bu ülkeyi sizlere bıraktı/Aptallar!"

Anlayamıyordu çoğu şeyi. Atatürk?ü öğretmişlerdi ona önce ve sonra ve hep?beden eğitimi dersinde bile. "En büyük o! Bizi kurtardı. Bir millet yarattı." Ama Hüseyin dedesinden "Allah en büyüktür, tek yaratıcı Odur" diye öğrenmişti. Bir gün öğretmenine "Allah mı büyük, Atatürk mü?" diye sordu. Öğretmen ters ters baktı ve "Böyle saçma soruları bir daha sorma; fena olur" dedi. Korktu yine. Korkmaya alışmıştı zaten. Korkutucuydu dünya. Nasıl korunacaktı?

İlkokul öğretmeni kopyaya çok kızardı. Bir kez sınavda kopya çeken bir arkadaşını sınıfın ortasında evire çevire dövmüş, hatta bacağını kanatmıştı. Kopya kötüydü, çekmemeliydi. Hiç çekmedi de. Son sınıfta ilkokullar arası bilgi yarışmasına katıldılar. Final yarışmasında öğretmeni yanlarına yanaştı ve "Şöyle bir soru gelecek, cevabı da şu" diye fısıldadı. Duymazdan geldi. Kopya kötü değil miydi? Öğretmen kendilerini deniyordu herhalde. Yarışma sonrasında öğretmen "Beni niye dinlemediniz? Size cevabı söyledim. Ya yarışmayı kaybetseydiniz?" diye bağırınca, kafası iyice karıştı. Bir gün birisi ?Bunlar kamera şakasıydı? diyecek diye bekliyordu. Ama ya değilse?

Bir de kafasındaki çelişkileri tutabilseydi! Anlaşılan, onları kendi kendine ve kendince çözmesi gerekecekti. Yapabilirse?

Susmak çok iyiydi aslında. Zaten ilkokulda öğretmenleri hep "Susun! Çok konuşmayın bakayım!" derdi. Ama lisede öğretmenler "Niye aval aval bakıyorsunuz, derse katılın biraz, sizin gibi koyunlar yüzünden bu millet geri kaldı!" deyince, sessiz ve uslu olma konusunda da çelişkide kaldı.

Büyümeseydi keşke. Hep küçük bir çocuk olarak kalsa ne iyi olurdu. Zaten genellikle odasında tek başına oyuncaklarıyla oynamasına, onlarla konuşmasına, annesi ?Hâlâ çocuk gibisin? diye tepki gösteriyordu.

Ergenliğe girdiğinde garip şeyler yaşamaya başladı. Öteden beri bildiği bedeninde o güne dek bilmediği şeyler oluyordu. Ama kimseye soramadı. Kimse de, ne olup bittiğini ona doğru düzgün anlatmadı. Ayıp deyip sustular. "Kızların şeyi var mı?" sorusunun cevabını bile arkadaşlarıyla başbaşa verip üç ayda öğrenebildi. Yine o dönemde öğrendiğini sandığı bir yığın şeyi düzeltmesi yıllarını alacaktı.

Zaten kızlardan yana başı dertteydi hep. Çıktığı bir kız olmadığı için arkadaşları kendisiyle alay ediyorlardı. Üzülüyordu. Neredeyse sırf bu alaylardan kurtulmak için, hoşlandığı bir kızı gözüne kestirdi. Ders aralarında onunla konuşmaya başladı. Hatta ona âşık oldu bile denilebilirdi. Ama bu kez de âşık olmasıyla alay edildi. İnsanlar neden böyleydi ki?

Bir gün teneffüste hoşlandığı kıza ?Seni seviyorum? demek geldi içinden. Dedi de. Ama kız ağlamaya başladı. Hatta kendisini öğretmene şikayet etti. Tabii ki, dayak yedi öğretmenden. Çok üzülmüştü. Durumu düzeltmek için kızın yanına gitti, özür diledi ve ?Tamam, seni sevmiyorum? dedi. Ama kız buna da ağladı. Yine şikayet edildi, yine dayak yedi, yine anlayamadı neler olup bittiğini. Şu kızlar da garipti doğrusu.

Okul dışındaki kızlara yöneldi ilgisi. Yaşça büyük, tecrübeli abilerle gezmeye başladı. Çok şey öğrenebilirdi onlardan. Öğrendi de. Caddelerde gezip, gelen geçen kızlara laf atmaya başladı. "Üf abi, şu kıza bak, çok güzel." "Hakkaten Hüseyin, ne kız bee? Sana bakıyo oğlum, asıl şuna." "Yok abi şu gelene asılayım. Baksana o daha hoş. Değil mi Ali abi?" Değildi maalesef. ?Daha hoş? deyip laf attığı kız, Ali abisinin kızkardeşiydi. Birkaç küfürle paçayı kurtardı. Sahipsiz kızlara asılmak iyiydi, sahipliler ise bacımız olurdu. Ama sahipsiz dediklerimiz de bizim gibi birilerinin ablası yahut kardeşi değil miydi? Acaba şu an ablasına kim nerede laf atıyordu?

İğrendi bu çifte standarttan. Çözemedikçe çözülüyordu.

Çok fazla kızla çıkmak makbuldü arkadaş çevresinde. Popüler bir delikanlının fazla kız arkadaşı olmalıydı. Ama kızların erkeklerle fazla çıkmaları iyi değildi, ?kaşar? damgası yerlerdi. Peki o zaman erkekler kiminle çıkacaktı ki? Meselâ kendisinin kız arkadaşlarıyla gezmesi anne babasının hoşuna gitmişti. Ama ablasının bir erkekle çıkması evdekilerin en büyük korkusu idi. Kendisine bir kız telefon edince ?aslan oğlum? diyen bakışlar gezinirdi üzerinde. Ama ablasını bir erkek ararsa evde kıyamet kopardı.

?Bu tutarsızlıklar beni deli edecek? diyordu içinden. Sonunu hissetmişti sanki.

Kur?ân okumanın ve ondaki emirlere uymanın çok güzel olduğunu öğrenmişti lise yıllarında. Anne babası Kur?ân okumazlardı, ama ?Okumak lazım, iyidir? derlerdi. ?Okumak lazım, iyidir? derler, ama okumazlardı. Normaldi artık bu çelişkiler; pek üstünde durmadı. O okudu, etkilendi. Namaza başladı. Kızlarla mesafeli olması gerektiğini de öğrenmişti. Kız arkadaşlarıyla samimiyetini azalttı. Bira içmez oldu. TV izlemedi, sohbetlere gitti. Bir gün anne babasını fısır fısır konuşurken gördü. O akşam babası onu karşısına alıp konuşmaya başladı. Bir problem olduğunu anlamıştı. Bir problem olmasa babası onunla konuşmazdı çünkü; ancak bir problem varsa konuşurdu. Sonunda babası dilinin altındaki baklayı çıkardı: "Evladım, aşırı gitme. Namazını da kıl, gereğinde bara, pavyona da git. Kur?ân da oku, kızlarla gezip içki de iç. Dengeli yaşa." "Nerede yazıyor bu denge baba?" diye sordu. Babası sinirlenip "İşte burada yazıyor" dedi ve avucunu gösterip yanağına okkalı bir tokat yapıştırdı. Ağlamıyordu artık. Etkileniyormuş gibi yapmaya çalışıyordu. Ama direnci zayıflamıştı. Kur?ân?ı da, namazı da bıraktı.

Evlerinde televizyon hep açık dururdu. Bazen açık-saçık programlar olurdu. Spiker ?Şok, Şok! Şu rezilliğe bakın!? diye ekranı inletirken bir yandan da o rezillikler en ayrıntılı biçimde gösterilirdi. Babası da hem onları seyreder, hem de "Tövbe, tövbe! Başımıza taş yağacak; şunların yaptıklarına bakın" derdi. Hüseyin "Baba, başka kanala geçelim" deyince de, "Biraz bakalım canım, meraktan izliyorum zaten, neler olup bitiyor bilmek lazım" diye cevap verirdi. Babasının bakışlarında merak denilemeyecek garip bir pırıltı olurdu oysa. Hüseyin farkındaydı bunun.

Lise son sınıfta siyasetle ilgilenmek ama aşırı gitmemek gerektiğini öğrendi; nasıl olacaksa? Ve haber programlarını izlemeye, gazetelerdeki köşe yazılarını okumaya başladı. Birçok şey öğrendi; özellikle dış politika konusunda. Batılı olmak lazımdı. Batılılar bizden üstündü. Yok hayır, biz en üstündük. Sadece, biraz geri kalmıştık. Ama en güçlü, en akıllı bizdik. Bu millet adam olmazdı. Biz Batılıları seviyorduk, ama onlar bizi sevmiyordu. Onlar bizi sevmediği için biz de onları sevmiyorduk. Ama onlar gibi olmalıydık yine de. Sevmeliydiler bizi, biz onları sevmesek de.

Hele Yunanlılar bize iyice düşmandılar. Biz de onlardan nefret ederdik. Hep savaşmış, hep yenmiştik onları. Ama aslında kardeştik. Bazen bizden korktukları söylenirdi. Sinirlendiriyordu bu bizi. Bizden neden korkuyorlardı ki? Fazla sinirlenirsek canlarına okurduk onların. Korkmasınlardı bizden.

Araplar ise zaten oldum olası bizi sevmezlerdi. Biz de onları hiç sevmezdik. Ama onlar bizi neden sevmiyordu ki? Biz onları hep sevmiş, hep iyilik yapmış değil miydik? Oysa onlar bize hep kötülük yapmak istiyorlardı. Bizi sevmeleri lazımdı. Ama bizim onları sevmememiz lazımdı.

Zihni iyice dağılmaya başlamıştı. İçine kapanmaya başladı. Odasından çıkmamaya başladı. Hayallerle avundu. Hayallerinde herşey netti, kontrolü altındaydı. En iyisi buydu galiba. Ama annesi neden ona garip garip bakmaya başlamıştı ki?

Askere gitmeden önce bir işe girip çalışmak istedi. Birkaç yere başvurdu. Torpilliler yüzünden ilk başvurduğu yere alınmadı. Babası öfkelendi. "Bu torpil yüzünden memleket batacak" dedi. Bir hafta sonra ikinci başvurduğu yer için torpil bulunca sevindiler. Başkası lehine olunca kötüydü torpil. Ama, biz yapınca iyi oluyordu.

İşyerinde bir kıza âşık oldu. Tutunacak bir dal arıyordu bu çalkantılar arasında. Her şey bozulmuştu, o kız tertemizdi. Onunla hayatı sihirli bir değnek değmişçesine değişecekti. O da Hüseyin?i sevecekti mutlaka, hatta seviyordu galiba. Zaten geçen gün işyerinde sudan bir sebepten bağırmıştı ona; tıpkı küçükken annesinin yaptığı gibi. Seviyordu kesin, ama tutucu bir aileden geldiği için bunu pek belli etmiyordu. Özellikle sessiz, mazbut bir kız oluşundan hoşlanmıştı onun.

Ama yaz gelince son hayal kırıklığını yaşadı. Sevdiği kız bazen kısacık etekler giyiyordu. Otururken de, görünmesin diye eteğini habire çekiştiriyordu. Niye kısa giyiyordu ki o zaman? Uzun giyse rahat ederdi. Dayanamayıp bunu söyledi bir gün. Kız utançla karışık gülümsedi, ama giyimini değiştirmedi. Sonra bir gün onun yazın plajda bikiniyle dolaşıp erkek arkadaşlarıyla denize girdiğini öğrendi. "Nasıl yani???"

Karşımda oturmuş kendi kendine konuşup gülen bu delikanlı, aslında kendince kurtuluşu seçmişti anlaşılan. Çocukluğundan beri bu hayatı, bu insanları çözememiş, doğru bir pusula, tutarlı bir rehber bulamamış, çifte standartların, yaman çelişkilerin çekiştirmesine daha fazla dayanamamış ve huzuru ancak gerçeği reddederek bulmuştu işte. Bu kuralsız trafik, üstüne gelenler, arkadan sıkıştıranlar, yol isteyenler, küfredenler yüzünden, hayat yolculuğunda sağa çekmişti. Bekliyordu.

"Ben iyiyim artık, hiçbir şeyim yok doktor abi, çok iyiyim ben. Sağa çektim, bekliyorum." semih61@hotmail.com

22 Nisan 2008 Salı

Günlük yaşam için bazı pratik öneriler

Günlük yaşam için bazı pratik öneriler

Çoğu hastalar, günlük yaşamda kendilerinden beklenenleri artık yerine getirememe korkusu ile yaşamaktadırlar. Çoğu zaman sabah saatlerinde kendilerini bitkin hissederler ve bu zamanlarda canları hiçbir şey yapmak istemez.

Genelde öğleden sonraki saatlerde moralleri biraz daha yüksek olur. Siz de şikayetlerinizin özellikle sabah saatlerinde çok daha fazla ve öğleden sonraki saatlerde bir nebze azalmakta olduğunu tespit ettiyseniz, ertelenmesi mümkün olmayan işlerinizi (alışveriş, banka işlemleri vs.) öğleden sonraki saatlerde halletmeye çalışın.

Hasta olduğunuzu kabul edin ve kendinizi hasta hissetmenize izin vermekten de çekinmeyin. Kendinizi zorlayıp "toparlanmaya" çalışmanızın bir anlamı yoktur. Size iyi geliyorsa, gidin rahatça uzanın, bunu yaptığınız için de vicdan azabı çekmeyin; çünkü siz hastasınız ve bundan dolayı kendinizi biraz geri çekmek istemeniz de, sizin en doğal hakkınızdır. Yaptıklarınıza her zaman haklı bir gerekçe bulmak zorunda değilsiniz; o an istemediğiniz veya size zevk vermeyen bir işi de zorla yapmaya kalkışmayın. Hastalığınız sürecinde örneğin eşinizden ayrılmak veya iş yerinizi değiştirmek gibi hayatınız için önemli olan kararlar vermeyin. Bu durumda verdiğiniz kararlarda depresyonunuzun mutlaka bir "etkisi" vardır. Düşüncelerinizin daralmış
olması itibarı ile kararlarınızda olumsuz bir etki söz konusudur ve bu ruh halinde verilen kararlardan dolayı sonradan çoğu zaman pişmanlık duyulmaktadır.

Günlük aktivite yoğunluğunu iyileşme sürecinde günden güne artırın; ancak bunu yaparken başarılarınıza karşılık olarak kendinizi ödüllendirmeyi de ihmal etmeyin, örneğin bir demet çiçek veya güzel bir yemek veya benzer bir şeyle kendinize küçük bir mutluluk kaynağı yaratın.

Depresyon, çok ciddiye alınması gereken ağır bir hastalık olmakla birlikte, modern terapi yöntemleri sayesinde iyi bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Bu olgu, sizin için tedavi sürecinin mümkün olan en iyi seviyede uygulanmasının sağlanması açısından sabır ve güvene sahip olmanız için yeterli bir nedendir. Ancak bu şekilde hayatınıza yeniden başlama şansına sahip olursunuz!